top of page

USTALIK

Carl Jung- ANİMA/ANİMUS

PSİKOLOJİ

BİLİNÇALTI

Hepimizin erkek ve dişi özellikleri vardır. Bunların bir kısmı genetiktir ve bir kısmı karşı cins ebeveynin derin etkisinden gelir, ama toplumda tutarlı bir kimlik sunmak için bizden beklenen dişilik ya da erkeklik rolüyle aşırı özdeşleşerek bu nitelikleri bastırmaya çalışırız. Ve bunun bedelini öderiz. Karakterimizin çok değerli boyutlarını yitiririz. Düşünme ve davranma yollarımız katılaşır. Kendi fantezilerimizi ve düşmanlıklarımızı onlara yansıtırken, karşı cinsle ilişkilerimiz zarar görür. Yitirilmiş dişi ya da erkek özelliklerinizi algılayıp onlarla yeniden bağlantı kurmalı ve bu süreçte yaratıcı güçleri özgür bırakmalısınız. Düşünceleriniz daha akıcı olacaktır. Dişi ya da erkek eğilimlerinizi karakterinize getirerek temelde siz olacak ve insanları büyüleyeceksiniz. Beklenen cinsiyet rolü yerine size uygun olanı oynayın. 

Şunu anlayın: Konu cinsiyet rolleri olunca çok şeyin değiştiğini, Caterina Sforza'nın dünyasının bizimkiyle bağlantılı olamayacak kadar geride kaldığını düşünmek isteyebilirsiniz. Ama böyle düşünmekle büyük bir hata yaparsınız. Cinsiyet rollerinin ayrıntıları kültüre ve dönemine bağlı olarak değişebilir ama modelin kendisi temelde aynıdır: Hepimiz çok yönlü ve bütün varlıklar olarak dünyaya geliyoruz. Hem genetik hem de karşı cinsten ebeveynin etkisiyle hepimizin karşı cins nitelikleri var. Karakterimizin doğal derinlikleri ve boyutları bulunuyor. Oğlan çocukların erken yaşlarda kızlardan daha çok duygusal tepkili olduklarını gösteren çalışmalar var. Empati ve duyarlılık düzeyleri oldukça yüksek. Kızların doğuştan gelen maceracı ve araştırıcı ruhları bulunuyor. Güçlü iradelerini çevrelerini değiştirmek için kullanmayı seviyorlar. 

Ne var ki yaşımız ilerledikçe dünyaya daha tutarlı bir kişilik sunmak zorundayız. Belirli rolleri oynamalı ve belirli beklentilere göre yaşamalıyız. Doğal niteliklerimizi kırpmak ve kesmeliyiz. Oğlanlar ilerleme çabasında duygularının geniş yelpazesini yitiriyorlar ve doğal empatilerini baskılıyorlar. Kızlar iddiacı yönlerini feda etmek zorunda kalıyorlar. Kızların sevimli, gülümseyen, uysal, önce başkalarının duygularını düşünen kişiler olmaları bekleniyor. Bir kadın patron olabilir ama hassas ve yumuşak başlı olmalı, asla çok saldırgan olmamalıdır. 

Bu süreçte boyutlarımız gittikçe azalıyor, kültürümüzün ve zaman diliminin beklediği rollere uyum sağlıyoruz. Karakterimizin değerli ve zengin kısımlarını yitiriyoruz. Daha az baskılanmış kişilerle karşılaşıp onlara hayran kalınca bunu fark ediyoruz. Caterina Sforza'nın kesinlikle böyle bir etkisi vardı. Tarihte bunun birçok erkek benzeri vardır: On dokuzuncu yüzyıl İngiltere Başbakanı Benjamin Disraeli, Düke Ellengton, John E. Kennedy, David Bowie gibileri belirgin dişi eğilimleri sergilemişler ve bu nedenle insanların daha fazla ilgisini çekmişlerdi. 

Sizin göreviniz beklenen cinsiyet rolüyle aşırı özdeşleştiren katılıktan sıyrılmaktır. Gücünüz erkek ve dişiler arasındaki orta düzeyi araştırmakta, insanların beklentilerinin aksine oynamakta yatar. Karakterinizin baskıladığınız ya da yitirdiğiniz daha sert ya da daha yumuşak yönlerine geri dönün. İnsanlarla ilişkilerinizde daha büyük empati geliştirerek ya da daha az saygılı olmayı öğrenerek repertuvarınızı genişletin. Bir sorunla ya da başkalarının direnmesiyle karşılaşınca, farklı yanıtlar vermeye, genelde savunurken saldırgan olmak ya da tam tersini yapmak için kendinizi eğitin. Düşüncelerinizde daha yaratıcı olabilmek için analitik ile sezgiseli karıştırmayı öğrenin (daha fazlası için bu bölümün son kısmına bakınız). 

Karakterinizin daha duyarlı ya da hırslı yönlerini ortaya çıkarmaktan çekinmeyin. Baskıladığınız bu yönleriniz dışarı çıkmak istiyor. İnsanların sizde hissettikleri değişikliklere verecekleri tepkiler için kaygılanmayın. Kolayca kategorize edilememeniz onları büyüleyecektir ve size onların algılarını istediğiniz anda değiştirme gücü verecektir. 

“Aşkın kötü bir aldatması, bizi dışarıdaki dünyadan bir kadınla oynamak yerine beynimizde tasarladığımız bir oyuncak bebekle -her an elimizin altında olan, sahip olacağımız tek kadınla- oynamaya başlatmasıdır.” 

—Marcel Proust 

 

Anahtar     

Biz insanlar tutarlı ve olgun olduğumuza, yaşamımız üzerinde makul bir denetim sağladığımıza inanmayı severiz. Bize en fazla yararı dokunacak, mantıklı düşüncelere dayanan kararlar veririz. Özgür irademiz vardır. Kim olduğumuzu az çok biliriz. Ama yaşamın belirli bir noktasında, bu özfikirlerin tümü kolayca paramparça olur, mesela âşık olduğumuzda. 

Âşık olunca denetleyemediğimiz duygulara kapılırız. Mantıklı açıklama getiremediğimiz bir eş seçimi yaparız ve çoğun­lukla bu seçimler talihsizdir. Çoğumuzun yaşamında en azından bir başarılı ilişki vardır ama mutsuzlukla biten başarısız ilişkilerimizin sayısı daha fazladır. Adeta içimizdeki şeytan tarafından zorlanıyormuşuz gibi aynı kötü eş seçimini tekrar ederiz.

 

Geriye dönüp bakınca âşık olduğumuzda bir çeşit geçici deliliğe kapıldığımızı kendimize söylemeyi severiz. Böyle anların karakterimizin kuralları yerine istisnalarını simgelediğini düşünürüz. Bir an için tümüyle zıt olasılığı düşünelim: Bilinçli günlük yaşamımızda uykuda yürüyoruz ve gerçekten kim olduğumuzun farkında değiliz, dünyaya bir mantıklılık görüntüsü sunuyoruz ve bu maskeyi hatalı olarak gerçek kabul ediyoruz. Âşık olunca aslında daha fazla kendimiz oluyoruz. Maske düşüyor. Derindeki bilinçaltı güçlerinin davranışlarımızın çoğunu belirlediğini fark ediyoruz. Doğamızın temel mantıksızlığı gerçeğine daha bağlı oluyoruz. 

Âşık olunca ortaya çıkan yaygın değişikliklerin bir kısmına bakalım.  

Normal olarak zihnimiz, dikkat dağınıklığı durumundadır. Ne var ki âşık olunca dikkatimizi tümüyle tek bir kişiye veririz. Takıntılı oluruz.  

Genelde gücümüzü vurgulayan bir görünüm sunmak isteriz. Ama âşık olunca zıt özellikler öne çıkar. Güçlü ve bağımsız bir kişi birdenbire oldukça çaresiz, bağımlı ve histerik bir duruma gelebilir. Merhametli, empati duygusuna sahip olan bir kişi, aniden gaddar, ısrarcı ve bencil olabilir. 

Yetişkinler olarak görece olgun ve gerçekçi hissederiz ama âşık olunca, ancak çocukça olarak tanımlanacak davranışlara geri döneriz. Aşırı abartılmış korkular ve özgüvensizlikler deneyimleriz. Birkaç dakikalığına yalnız bırakılmış bir bebek gibi, terk edilme düşüncesinin dehşetini yaşarız. Ruh durumumuz çılgınca değişir, sevgiden nefrete, güven duygusundan paranoyaya geçeriz. 

Başkalarının karakterlerini iyi değerlendirdiğimizi hayal etmeyi severiz. Bir kez aşka düşünce, bir narsisti bir dâhi, bizi boğan birini merhametli biri, bir tembeli heyecan veren bir asi, bir kontrol manyağını koruyucu olarak görme hatasına düşeriz. 

Başkaları gerçeği görüp bizi fantezilerimizden uzaklaştırmak ister ama kulak asmayız. Daha da kötüsü, aynı tip hatalı kararları defalarca yineleriz. 

Bu değişen durumları bir çeşit sahip olma biçimi olarak görme eğilimi gösteririz. Normal koşullarda mantıklı A kişisiyiz, ancak aşkın etkisiyle mantıksız B kişisi ortaya çıkmaya başlar. Başlangıçta A ile B dalgalanır ve hatta birbirine karışır ama ne kadar şiddetli âşık olursak B kişisi o kadar baskın olur. B kişisi insanlarda olmayan nitelikler görür ve hatta kendine zarar verici davranışlarda bulunur, oldukça toydur, gerçekdışı beklentileri vardır ve verdiği kararlar daha sonraları A kişisine çok gizemli gibi gelir. 

 

Carl Jung 

Böyle durumlarda davranışlarımıza neler olduğunu tam anlamıyla algılayamayız. Bilinçaltımızın büyük bir kısmı işin içindedir ve onun işlemlerine mantıklı bir erişimimiz yoktur. Tanınmış psikolog Carl Jung, upuzun meslek yaşamında mutsuz aşk ilişkileri yaşamış binlerce kişiyi inceledikten sonra, belki de âşık olunca başımıza gelenler için en derin açıklamayı sunmuştur. Jung'a göre böyle anlarda gerçekten bir şeyler bizi ele geçirir. Jung bizi ele geçiren varlığa (B kişisine) erkekler için anima, kadınlar için animus adını verir. Bu varlık bilinçaltımızda yatar ve ancak karşı cinsten biri bizi büyüleyince yüzeye çıkar. Anima ve animus kavramlarının kaynağını ve nasıl çalıştığını açıklayalım: 

Karşı cinsin hormonları ve genleri hepimizde mevcut. Bu kontraseksüel özellikler azınlıktadır (bireye bağlı olarak az ya da çoktur) ama hepimizin içinde bulunur ve karakterimizin bir kısmını oluşturur. Ruhumuz üzerinde dişi ya da erkek özelliklerini aldığımız karşı cins ebeveynimizin etkisi aynı derecede önemlidir. 

Çocukluğumuzda başkalarının etkisine tümüyle açık ve duyarlıydık. Karşı cins ebeveynimizle karşılaşmamız, bizden tamamen farklı olan biriyle ilk temasımızdı. Onun yabancı doğasıyla bağlantı kurduğumuzda kişiliğimizin büyük bir kısmı şekillendi, daha boyutlu ve çok yönlü oldu. (Aynı cinsten ebeveynle, genelde bir rahatlama düzeyi ve uyarlanabilir enerjiyi gerektirmeyen özdeşleşme vardır.) 

Örneğin küçük oğlanlar annelerinden öğrendikleri açık sevgi, empati, duyarlılık gibi duygu ve özellikleri rahatça ifade ederler. Tam tersine küçük kızlar da babalarından öğrendikleri saldırganlık, cesaret, düşünsel kesinlik ve fiziksel güç gibi özellikleri rahatça sergilerler. Her çocuk doğuştan karşı cins özelliklerini içinde taşır. Ama ayrıca her ebeveynin, çocuğun özümsemesi ya da başa çıkması gereken bir gölge yönü vardır. Örneğin bir anne empatik yerine narsist olabilir, bir baba koruyucu ve güçlü yerine baskıcı ya da zayıf olabilir.  

Çocuklar buna uyum göstermek zorundadır. Her koşulda kız ve erkek çocuklar karşı cins ebeveynin olumlu ve olumsuz niteliklerini bilinçaltında içselleştirir. Karşı cinsten ebeveynle kurulan bağlantı, fiziksel ve duyumsal duygular, büyük heyecan duygusu, büyülenme ya da kendisine verilmeyenler için hayal kırıklığı gibi çeşitli duygularla yüklü olacaktır.  

Ne var ki daha çok küçükken ebeveynlerimizden ayrılıp kendi kimliğimizi yaratmamız için önemli bir dönem gelir. Bu kimliği yaratmanın en yalın ve güçlü yolu, toplumsal cinsiyet rollerinin çevresinden geçer. Oğlanların anneleriyle kararsız ilişkileri yaşamları boyunca unutulmayacaktır. Bir yandan annenin verdiği güvenlik duygusu ile hayranlık dolu ilgiyi ister, öte yandan ise annesinin dişiliğiyle onu boğacağı ve kendisini yitireceği tehdidiyle yüz yüze kalır. Annenin otoritesinden ve yaşamı üzerindeki gücünden korkar. Belirli bir yaştan sonra kendini farklılaştırma ihtiyacına kapılır. Kendi erkeklik kimliğini yerleştirmek zorundadır. Büyüdükçe oluşan fiziksel değişiklikler erkek kimliğini besler ama bu süreçte bu rolle aşırı özdeşleşir (elbette bunun yerine dişilik rolüyle özdeşleşmezse). Annesinden ayrılığını vurgulamak için sertliğini ve bağımsızlığını abartır. Karakterinin doğuştan gelen ya da annesinden aldığı empati, nezaket, bağlantı kurma ihtiyacı gibi yönleri, bu süreçte ya bastırılır ya da bilinçaltına iner. 

Kız çocukların maceracı bir ruhu olabilir ama babalarından aldıkları irade gücü ile kararlılığı buna katıp kendi karakterlerini oluştururlar. Ama yaşı ilerlerken, belirli kültürel normlara uyum gösterme baskısı hissederek kimliğini dişilik olarak kabul edilen biçimde oluşturur. Kızların nazik, tatlı ve uysal olmaları, başkalarının çıkarlarını kendilerinden önce düşünmeleri beklenir. Tüm çılgın yönlerini ehlileştirdikleri, sevimli göründükleri ve arzu nesnesi oldukları varsayılır. Kızlar için bu beklentiler kafasının içinde duyduğu sesler biçimini alır, sürekli onları yargılar ve kendi özdeğerlerinden kuşkulanmalarına yol açar. Bu baskılar günümüzde daha belirsizdir ama yine de çok güçlü bir etki yaratır. Kızların doğuştan gelen ya da babalarından aldıkları araştırıcı, saldırgan ve daha karanlık yönleri, eğer geleneksel dişilik rollerini benimserlerse baskılanır ve bilinçaltına iner.    

Jung, erkek çocukların ve yetişkin erkeklerin bilinçaltındaki dişi kısmına anima, kız çocuklarının ve yetişkin kadınların bilinçaltındaki erkek kısmına ise animus adını veriyor. Bunlar bizim parçamızdır ve çok derine gömülüdür, bu yüzden günlük yaşamamızda bu özelliklerimizin pek farkında olmayız. Ama bir kez karşı cinsten birine vurulunca, anima ile animus canlanıverir. Karşımızdaki kişiye belki yalnızca fiziksel bir çekim hissederiz ama çoğunlukla dikkatimizi çeken kişinin bilinçaltından -fiziksel ya da psikolojik- olarak anne ya da babamızla benzerliği vardır. Bu ilkel ilişkinin, bastırılmış ama ortaya çıkmak isteyen enerji, heyecan ve takıntılarla yüklü olduğunu unutmayın. İçimizdeki bu bağlantıları tetikleyen kişi, ilgimizin mıknatısı olacaktır ama belki de biz bunun kaynağının farkına bile varmayız.  

 

Olumlu Anne- Erkek Çocuk 

Eğer anne ya da babayla ilişki çoğunlukla olumluysa, erken yaştaki cenneti yeniden deneyimleme umuduyla bu ebeveynin arzulanan niteliklerini karşımızdaki kişiye aktarırız. Örneğin annesinin beslediği ve hayran olduğu genç bir erkeği düşünün. Herhalde tatlı, sevecen, annesine bağlı ve onun besleyici enerjisini yansıtan küçük bir oğlandı ama sürdürmesi gereken maskülen bir imgesi olan bağımsız bir erkeğe dönüşünce bu özelliklerini bastırdı. Bu genç adam, annesiyle kurduğu bu bağlantıyı tetikleyen bir kadında, gizlice arzuladığı hayranlık duyma kapasitesini görecektir. İstediğini elde etme duygusu heyecanını ve fiziksel çekiciliğini artıracaktır. Kadın ona kendisinde asla geliştirmediği nitelikleri sağlayacaktır. Genç adam arzulanan kadın biçiminde kendi animasına âşık olmaktadır. 

 

Kararsız Anne- Erkek Çocuk 

Eğer anne ya da babaya duyulan duygular genelde kararsızsa (gösterdikleri ilgi tutarsızsa) çoğu zaman erken yıllarımızda alamadıklarımızı elde etmek ve onların olumsuz niteliklerini çıkartmak için kusurlu ebeveynimizi anımsatan birine âşık oluruz. 

 

Olumsuz Baba- Kız Çocuk 

Eğer ilişkinin büyük bir kısmı olumsuz geçmişse, bu ebeveynin tümüyle zıt niteliklerini taşıyan, çoğunlukla karanlık, gölgeli bir yapıya sahip birini ararız. Örneğin babası çok katı, uzak ve eleştirici olan bir kız isyan etme arzusu taşır ama buna cesaret edemez. Genç bir kadın olunca babasının tam tersi olan, asla ifade edemediği kendi çılgın yönünü simgeleyen isyankâr, alışılmadık bir genç erkeğin çekiciliğine kapılır. Genç adam biçiminde dışsallaştırılan, isyankâr genç kadının animusudur. 

Her koşulda, ilişki olumlu, olumsuz ya da kararsız olsun, güçlü duygular tetiklenir ve çocukluğumuzun ilkel ilişkisine geri döndüğümüzü hissederiz ve sunduğumuz kişilikle çelişki yaratan davranışlarda bulunuruz. Histerik, muhtaç, takıntılı, denetleyici oluruz. Anima ile animusun kendi kişilikleri olduğundan, canlandıkları zaman B kişisi gibi hareket ederiz. Ama insanlarla oldukları gibi ilişki kurmayıp yansımalarıyla ilişki kurduğumuzdan, sonunda sanki onlar hayal ettiğimiz gibi olmadıkları için suçlanmaları gerekiyormuşçasına hayal kırıklığına uğrarız. Her iki tarafın yanlış okumaları ve yanlış iletişimleri nedeniyle bu ilişki bozulur ve kaynağını fark etmediğimiz için bir sonraki kişiyle aynı döngüyü yeniden yaşarız. 

Herkesin özel koşulları ile erkek ve dişi karışımları olduğundan bu modellerin çeşitleri sonsuzdur. Örneğin kadınlara oranla psikolojik açıdan daha dişi olan erkekler ve erkeklere oranla psikolojik açıdan daha maskülen olan kadınlar vardır. Eğer böyle bir erkek heteroseksüelse, kendinde geliştirmediği niteliklere sahip olan maskülen bir kadınla yakınlaşacaktır. Erkeğin animusu animasından daha fazladır. Kadın ise daha dişi erkeklerle yakınlaşacaktır. 

Genelde insanlar dengesizdir, maskülen ya da dişiyle aşırı özdeşleşirler ve tam zıttı kişilerle yakınlaşırlar. 

Hak doğasının bir öğrencisi olarak üç göreviniz var: Birincisi özellikle samimi ilişkilerde kendilerini karşı tarafta gösteren anima ve animus gözlemlemeye çalışmalısınız. Bu koşullarda onların davranış modellerine dikkat ederek normalde size kapalı olan bilinçaltına ulaşacaksınız. Kendilerinde baskıladıkları yönleri görüp bu bilgiyi büyük bir etki yaratacak biçimde kullanabileceksiniz. Aşırı maskülen ya da aşırı feminen olanlara özellikle dikkat edin. Yüzeyin altında erkek için çok dişi bir anima ve kadın için çok maskülen bir animus yattığından emin olabilirsiniz. İnsanlar maskülen ya da feminen niteliklerini aşırı baskıladıkları zaman bu yönleri karikatürize biçimde dışarı sızar. 

Örneğin aşırı maskülen bir erkek, görünümüne ve giysilerine gizliden gizliye takıntılıdır. Tüm insanların görünümüne aşırı ilgi gösterir ve özellikle erkekler için iğneleyici yargılarda bulunur. Richard Nixon yanında çalışanlara bir maço imgesi sunmak için çabalamıştı ama sürekli olarak giydikleri takım elbiselerin ya da bürosundaki perdelerin renkleri için titizlenmişti. Aşırı maskülen erkek, arabalar, teknoloji ya da politika konularında gerçek bilgiye dayanmayan güçlü fikirler ileri sürer ve sorgulandığı zaman histerik bir savunmaya geçer, öfke krizine kapılır, hatta surat asar. Sürekli olarak duygularını denetlemeye çabalar ama duygularının kendine özgü bir yaşamı vardır. Örneğin hiç istemediği bir anda birdenbire çok duygusallaşabilir. 

Aşırı feminen kadın genelde oynamaya zorlandığı rol için baskıladığı öfke ve kırgınlığı gizlemektedir. Erkeklerin yanındaki baştan çıkarıcı, çocuksu, kadınsı davranışları aslında güç sağlamak, tahrik etmek, kapana kıstırmak ve hedefin canını yakmak için bir oyundur. Maskülen yönü pasif agresif davranışlarıyla ve gizli yollarla ilişkilerde insanlara hükmetme çabasıyla dışarı sızar. Tatlı, uysal görünümün altında çok inatçı ve yargılayıcı ola­ bilir. Her zaman yüzeyin altındaki inatçılık, önemsiz konularda mantıksız bir şekilde ortaya çıkar.  

İkinci göreviniz içinizdeki yansıtma mekanizmasının farkında olmaktır. (Yansıtmaların yaygın tipleri için bir sonraki kısma bakınız.) Bu yansıtmalar yaşamınızda olumlu bir rol üstlenir. Otomatik olduğundan ve bilinçaltından geldiğinden isteseniz bile onu durduramazsınız. Bunlar olmadıkça bir insana derin bir ilgi gösteremezsiniz, büyülenemezsiniz, idealleştiremezsiniz ya da âşık olamazsınız. Ama ilişkiniz gelişirken, yansıtmaları geri çekme gücü ve farkındalığına sahip olursanız karşınızdaki kişiyi olduğu gibi görürsünüz. Sonuçta ne kadar uyumlu ya da uyumsuz olduğunu fark edersiniz. Gerçek kişiyle bağ kurunca, onu idealleştirmeyi sürdürürsünüz ama bu onun sahip olduğu olumlu niteliklere dayanacaktır. Belki de onun kusurlarını çekici bulacaksınız. Kendi davranış örüntülerinizin ve başkalarına yansıttığınız niteliklerin farkına varınca bunları başarabilirsiniz. 

Karşı cinsle samimi olmayan ilişkilerde de bunun geçerliliği vardır. Bir işyerinde bir meslektaşınızın sizin çalışmanızı eleştirdiğini ya da istediğiniz toplantıyı ertelediğini düşünün. Bu kişi karşı cinstense, kırgınlık, korku, hüsran, düşmanlık gibi çok çeşitli duygular çeşitli yansıtmalarla birlikte uyanacaktır ama eğer bu kişi sizinle aynı cinsiyetteyse, tepki daha düşük düzeyde olacaktır. Bu dinamiği günlük yaşamınızda görünce daha kolay denetleyebilir ve karşı cinsten kişilerle daha düzgün ilişkiler kurabilirsiniz. 

Üçüncü göreviniz içinize bakmak, baskılanmış ve gelişmemiş feminen ya da maskülen nitelikleri görmektir. Karşı cinsle ilişkilerinizde anima ya da animusun belirtilerini yakalarsınız. Bir erkekte görmek istediğiniz iddiacılık ya da bir kadında görmek istediğiniz empatiyi kendi içinizde geliştirmeli ve feminen ya da maskülen eğilimi yükseltmelisiniz. Aslında yaptığınız içinizde baskılanmış özellikleri günlük kişiliğinize katmaktır. Artık onlar bir sahiplenme biçiminde bağımsız ve otomatik olarak çalışmayacaktır. Her zamanki kişiliğiniz bir parçası olacaklar ve insanlar sizde hissettikleri özgünlüğe ilgi duyacaktır. (Daha fazlası için bu bölümün son kısmına bakınız.) 

Son olarak konu cinsiyet rolleri olunca kusursuz eşitliğe giden sürekli bir çizgi düşlemek ve bu ideale erişmekten uzak olmadığımıza inanmak isteriz. Ama bu pek de doğru değildir. Bir düzeyde kesin bir ilerleme görsek de daha derin düzeyde adeta erkekler ve kadınlar arasındaki eski eşitsizlik kalıpları, üzerimizde bilinçaltı etkisine benzeyen ve gittikçe artan bir etki yaratır. Böylece cinsiyetler arasında gerginlik ve kutuplaşmayı görmeye devam ederiz. 

Bu gerginlik bazen savaş gibi hissedilir ve cinsiyetler arasındaki psikolojik mesafeden kaynaklanır. Bu durumda karşı cinsten kişiler, alışkanlıkların ve davranış biçimlerini çözemediğimiz yabancılar gibi görünür. Bu mesafe bazılarında düşmanlığa dönüşebilir. Bunu kadınlarda da erkeklerde de görürüz ama düşmanlık erkekler arasında daha güçlüdür. Belki bunun nedeni, çoğu erkeğin, annenin bilinçaltından tetiklediği bağımlılık ve zayıflık duygusuna karşı uyuyan bir düşmanlık duygusudur. Erkeklerin maskülenlik duygusunda çoğunlukla altta yatan özgüvensizlikleri ortaya çıkaran savunmacı bir durum vardır. Böyle özgüvensizlikler değişen cinsiyet rolleriyle keskinleşir ve kadınlarla erkekler arasındaki kuşku ve düşmanlığı artırır. 

Cinsiyetler arasında dışarı vuran çatışmalar aslında çözümlenmemiş içsel çatışmaların yansımasıdır. İçsel dişilik ya da erkeklik inkâr edildiği sürece, dışsal mesafe daha da büyüyecektir. İçimizdeki mesafeyle köprü kurunca, karşı cinse olan tutumumuz da değişecektir. Daha derin bir bağlantı hissedeceğiz. Adeta kendimizden bir parçayla konuşur gibi onlarla konuşacağız. Cinsiyetler arasındaki kutuplaşma hâlâ sürüyor, hâlâ çekimlerine kapılma ve âşık olmaya sebep oluyor ama artık feminen ya da maskülen yönlerimize yakınlaşma arzusunu da içeriyor. Bu durum herhangi bir ilişkide öne çıkıp insanları uzaklaştıran cinsiyetler arasındaki mesafe ve düşmanlıktan oluşan kutuplaşmadan farklıdır. İçsel bağlantı dışsal bağlantıyı geliştirecektir ve hedeflediğimiz ideal bu olmalıdır.  

 

Cinsiyet Yansıtma Tipleri    

Sonsuz versiyonları olsa da aşağıda cinsiyet yansıtmanın en yaygın altı tipini bulacaksınız. Bu bilgiyi üç yolla kullanmalısınız: Birincisi, bu yansıtma tiplerinden birine eğiliminiz olup olmadığına bakın. Böylece çocukluk yıllarınız hakkında derin bir şeyler öğrenecek ve başkalarına yansıttıklarınızdan vazgeçmeniz kolaylaşacaktır. İkincisi, bunu başkalarının bilinçaltına erişip anima ve animuslarını çalışırken görmek için çok değerli bir araç olarak kullanmalısınız. 

Son olarak da başkalarının kendi ihtiyaç ve fantezilerini size nasıl yansıttığına karşı dikkatli olmalısınız. Başkalarının yansıtmalarının hedefi olduğunuzu, onların fantezisi olmak ve idealleştirdikleri biçimde yaşamak isteğine kapılabildiğinizi aklınızdan çıkarmayın. Onların heyecanına kapılınca düşledikleri kadar harika, güçlü ya da empati dolu olduğunuza inanmak isteyebilirsiniz. Hiç farkına varmadan onların istediği rolü oynamaya başlarsınız. Arzuladıkları anne ya da baba oluverirsiniz. Kaçınılmaz biçimde buna içerleyeceksiniz: Olmak istediğiniz gibi olamıyorsunuz, gerçek nitelikleriniz için takdir edilmiyorsunuz. Sizi kapana kıstırmadan önce bu dinamiği fark etmeniz daha iyidir. 

Şeytani romantik: Bu senaryodaki kadının büyülendiği erkek çoğunlukla daha yaşlı ve başarılıdır, çapkın gibi görünür, genç kadınların peşinden koşma konusunda kendine engel olamaz. Ama aynı zamanda romantiktir. Âşık olduğu zaman kadını ilgiye boğar. Kadın onu baştan çıkarmaya ve ilgisinin odağı olmaya karar verir. Fantezilerindeki rolü oynayacaktır. Niçin kadınla birlikte olup kendini iyileştirmesin? Erkeğin sevgisinin tadını çıkaracaktır. Her nasılsa erkek onun düşlediği gibi güçlü, maskülen ya da romantik değildir. Biraz bencildir. Kadın arzuladığı ilgiyi göremez ya da ilişki uzun süre devam etmez. Erkek değişmediği için kadını terk eder. 

Babasıyla yoğun ve hatta flörtümsü ilişkisi olan kadınların yansıması bu şekildedir. Bu tip babalar eşlerini sıkıcı, genç kızlarını çekici ve eğlenceli bulurlar. Esin kaynağı olarak kızlarına dönerler, kızları onların ilgisine ve babanın istediği kız tipini oy­namaya bağımlı olur. Bu durum kıza güç hissi kazandırır. Yaşamı boyunca sürecek hedefi, bu ilgiyi ve beraberindeki gücü tekrar kazanmaktır. Baba figürüyle kurulan herhangi bir bağlantı, bu yansıtma mekanizmasını tetikler ve erkeğin romantik yapısını düşler ya da abartır. 

Bu tipin en önemli örneği Jacqueline Kennedy Onassis'dir. Babası Jack Bouvier iki kızına da hayrandı ama gözdesi Jacqueline'di. Jack çok yakışıklı ve havalıydı. Bedenine ve iyi giyimine takıntılı bir narsistti. Kendini bir maço, bir risk alıcı olarak görüyordu ama bu görünümün altında zevklerinde oldukça feminendi ve tümüyle toydu. Üstelik kötü şöhretli bir kadın avcısıydı. Jackie'ye kızı gibi değil, bir oyun arkadaşı ve bir sevgili gibi davranıyordu. Jackie'ye göre babası hiç hata yapmazdı. Kadınların arasında popüler oluşundan sapkın bir gurur duyuyordu. Annesiyle babasının arasında sık yaşanan kavgalarda hep babasının tarafını tutardı. Eğlence düşkünü babasıyla kıyaslandığında annesi bağnaz ve katıydı. 

Annesinden boşandıktan sonra bile babasıyla çok fazla zaman geçirdiği ve sürekli onu düşündüğü için Jackie onun enerjisini ve ruhunu özümsemişti. Genç bir kadın olarak tüm ilgisini daha yaşlı, güçlü ve alışılmamış erkeklere yöneltmişti. Babasıyla oynadığı sevgi isteyen ama aynı zamanda flörtçü küçük kız rolünü yeniden yaratmaya çalışmış ve seçtiği tüm erkeklerde hayal kırıklığına uğramıştı. John E Kennedy idealine en yakın olanıydı çünkü hem görüntü hem de ruh olarak birçok açıdan babasına benziyordu. Ne var ki Kennedy ona arzuladığı ilgiyi asla verememişti. O da çok bencildi. Başka kadınlarla ilişkiler yaşıyordu. Gerçek bir romantik değildi. Bu ilişkide sürekli hüsrana uğramıştı ama bu kalıbın içinde kapana kısılmıştı. Daha sonraları daha yaşlı, büyük güç sahibi, havalı ve romantik gibi görünen Aristotle Onassis'le evlendi ama kocası ona çok kötü davrandı ve sürekli aldattı. 

Bu senaryodaki kadınlar babalarının onlara küçük yaşlarda gösterdiği ilginin tuzağına düşerler. Daha sonraları ilgi çekmek için hep çekici, esinlendirici ve flörtçü olmaları gerekir. Babanın enerjisinin büyük bir kısmını özümseyen animusları baştan çıkarcıdır ama aynı zamanda saldırgan ve maskülen bir yönü vardır. Var olmayan bir erkeği aramaktan vazgeçmezler. Eğer erkek tümüyle dikkatli ve son derece romantik olursa, kısa sürede can sıkıntısına kapılırlar. Karşılarındaki erkek gözlerine çok zayıfmış gibi görünür. Fantezilerindeki erkeğin şeytansı tarafına ve bunun beraberindeki narsisizme ilgi duyarlar. Bu yansımanın kapanma kısılan kadınlar erkeklerin fantezilerini oynamak için ne kadar enerji harcadıklarını ve karşılığında çok az şey aldıklarını düşünüp yıllar içinde kırgın olurlar. Böyle kadınların bu tuzaktan kurtulmalarının tek yolu, davranış örüntüsünü görmek, babalarını efsaneleştirmekten vazgeçmek ve bunun yerine gösterdiği uygunsuz ilgiyle verdiği hasara odaklanmaktır. 

Kusursuzluğun zor bulunur kadını: Erkek ideal kadını bulduğunu düşünür. Daha önceki ilişkilerinde yaşamadığı çılgınlığı, rahatlamayı, merhameti ya da yaratıcılığı bu kadın ona verecektir. Söz konusu kadınla ancak birkaç kez görüştüğü halde, onunla yaşayacağı olumlu deneyimleri hayal edebilir. Kadını ne kadar fazla düşünürse onsuz olamayacağından o kadar emin olur. Erkek, bu kusursuz kadından söz ederken kusursuzluğu hakkında somut ayrıntılar olmadığını fark edersiniz. Bir ilişki kurmayı becerirse kısa sürede hayal kırıklığına uğrar. Varsaydığı gibi bir kadın değilmiş, onu yanlış yönlendirmiş. Ardından fantezisini yansıtacağı bir sonraki kadına gider. 

Bu, erkeklerin yansıtmasının yaygın bir biçimidir. Annesinden ve yaşamındaki diğer kadınlardan asla alamadığını düşündüğü tüm unsurları kapsar. Bu ideal eş düşlerine girer. Tanıdığı biri gibi görünmez; hayal dünyasında yarattığı, genelde genç, zor bulunur ama çok şeyler vaat eden bir kadındır. Gerçek yaşamda belirli kadın tipleri bu yansıtmayı tetikler. Yerine oturtulması zordur ve Freud'un narsist kadın adını verdiği, kendine yeten, kendini tamamlamak için bir erkeğe ya da başka bir şeye ihtiyaç duymayan tipe uygundur. Temelde biraz soğuk olabilir ve erkeklerin istedikleri her şeyi yansıtacakları boş bir perde gibidir. Ya da özgür ruhlu, yaratıcı enerjiyle dolu gibi görünür ama kendi kişiliği hakkında kesin bir algısı yoktur. Erkekler için bir esin pe­risi, hayal dünyalarının bir kıvılcımı, katı zihinlerini gevşetecek bir yem görevi üstlenir. 

Bu yansıtmaya yatkın erkeklerin çoğunun anneleri onlara tam destek vermemiştir. Belki de anne, kocasından alamadığı ilgi ve onayı oğlundan bekliyordu. Bu tersine durum nedeniyle oğlan büyüyünce içinde sürekli doldurma ihtiyacı duyduğu bir boşluk hisseder. Ne istediğini ya da neyin eksikliğini hissettiğini ifade edemediğinden fantezileri çok belirsizdir. Yaşamı boyunca bu ele geçmez hayalin peşinde koştuğundan, etten kemikten bir kadınla birlikte olamayacaktır. Daima bir sonraki kadın kusursuz olacaktır. Eğer narsist bir tipe âşık olursa, annesiyle yaşadığı, istediklerini ona veremeyen kadın sorununu yeniden deneyimleyecektir. Kendi animası biraz hayalperest, içedönük ve karamsardır, âşık olunca da bu davranışı sergiler. 

Bu tip erkekler bu modelin yapısını fark etmek zorundadırlar. Aslında gerçek bir kadın bulmaya, kaçınılmaz kusurlarını kabul etmeye ve kendilerinden bir şeyler vermeye gerek duyarlar. Çoğunlukla bu senaryoda denetim onlarda olduğu ve gerçek ortaya çıkınca, gitmek özgürlüğü bulunduğundan, fantezilerini kovalamayı yeğlerler. Bu modeli kırmak için bu tip erkeklerin kontrolden biraz olsun vazgeçmeleri gerekir. Bir esin perisine ihtiyaç duyunca, bu esin kaynağını kendi içlerinde aramalı ve animanın daha fazlasını dışarı çıkarmalıdırlar. Kendi dişi ruhlarına çok yabancı olduklarından düşünce süreçlerini gevşetmelidirler. Fantezideki kadının çılgınlığına gerek duymayınca, yaşamlarındaki kadınla daha iyi ilişki kurarlar. 

Sevimli Asi: Bu tipe ilgi duyan kadınlar için, ilgisini çeken erkeğin otoriteye karşı gözle görülür bir küçümsemesi vardır. Geleneklere uymaz. Şeytani romantikten farklı olarak erkek çoğunlukla daha genç ve daha az başarılıdır. Ayrıca kadının tanıdık çevresinin dışındadır. Böyle bir erkekle ilişki kurmak biraz yasak sayılır: Kesinlikle kadının babası ve belki de arkadaşları ya da meslektaşları bu erkeği onaylamayacaktır. Eğer bu ilişki devam ederse, kadın onun tümüyle farklı bir yönünü görecektir. Hiçbir işte dikiş tutturamamasının nedeni asiliği değil tembelliği ve beceriksizliğidir. Dövmelerine ve kazınmış saçlarına karşın oldukça geleneksel, kontrolcü ve baskıcıdır. İlişki bozulacak ama fantezi kalacaktır. 

Bu senaryodaki kadının güçlü, uzak ve katı yapılı ataerkil bir babası vardır. Baba düzeni, kuralları ve gelenekleri simgeler. Kızını sık sık eleştirmiştir: Kızı yeterince iyi, güzel ya da akıllı değildir. Kadın bu eleştiren sesi içselleştirdiğinden sürekli olarak kafasının içinde duyar. Çocukluğundan isyan etmeyi, babasının kontrolüne karşı hakkını aramayı düşlemiştir ama çoğunlukla itaat eden, uysal kız rolü oynamaya indirgenmiştir. İsyan etme arzusu, baskılanıp çok öfkeli ve kırgın olan animusuna gitmiştir. İsyankârlığı kendinde geliştirmek yerine, asi bir erkek biçiminde dışsallaştırmak ister. Görünümüne bakarak bir erkeğin böyle olduğunu hissedince, heyecanlı ve cinsellik yüklü fantezilerini yansıtır. Çoğu zaman daha az ataerkil ve daha az tehdit edici olduğundan, daha genç bir erkeği seçer. Ama erkeğin gençliği ve toyluğu istikrarlı bir ilişki kurmayı olanaksızlaştırır ve kadın hüsrana uğradıkça, öfkeli yönü ortaya çıkmaya başlar. 

Bir kadın bu yansıtmaya eğilimi olduğunu fark edince yalın bir gerçekle yüzleşmelidir: Aslında kendi içinde bağımsızlık, iddialılık ve başkaldırma gücünü geliştirmek istiyordur. Bunu yapmak için asla geç değildir ama bu nitelikler küçük adımlarla, hayır demek, bazı kuralları çiğnemek gibi günlük zorluklarla oluşturulmalı ve geliştirilmelidir. Daha iddialı olunca, daha eşit ve doyurucu ilişkiler kurmaya başlayabilir. 

Düşmüş kadın: Söz konusu erkeği büyüleyen kadın, tanıdıklarından çok farklıdır. Belki farklı bir kültür ya da sosyal sınıftan geliyordur. Belki erkek kadar eğitimli değildir. Karakterinde ve geçmişinde bazı kuşkulu şeyler vardır, fiziksel açıdan çoğu kadından daha az kısıtlıdır. Erkek kadının çekincesiz olduğunu düşünür. Kadın korunmaya, eğitilmeye ve paraya ihtiyacı varmış gibi görünür. Erkek onu kurtaracak ve yükseltecektir. Ama kadına yaklaştıkça beklentilerinin boşa çıktığını görür. 

Artık büyülenmiştir ve onu idealleştirmeye başlar. 

Bağlanma korkusuna karşın onunla evlenecek, yaşamın inceliklerini ona öğretecektir. Ne var ki hakkında fanteziler kurduğu kadına kesinlikle benzemediğini hiç fark etmez. Kadın son derece zeki, güçlü iradeli ve erkekten daha güçlüdür. Sonunda erkeği pasif kölesi yapacak, başka erkekler ve kadınlarla ilişkilerini sürdürecektir. 

Bu tiplerin çoğunun çocukluğunda güçlü bir anne figürü vardır. İyi, uysal oğlanlar, okulda başarılı öğrenciler olmuşlardır. Bilinçli düzeyde iyi eğitimli, iyi ve kusursuz kadınlara ilgi duyarlar. Ama bilinçaltında kusurlu, kötü, kuşkulu karakterleri olan kadınlara yaklaşırlar. Kendilerinin tam zıddını gizliden gizliye arzularlar. Bu, anne-fahişe ayrımının klasik bir örneğidir: Eş olarak anne figürünü isterler ama fahişeye, vücudunu sergilemeyi seven düşmüş kadına karşı çok daha güçlü bir fiziksel çekim hissederler. Çocukken karakterlerinin eğlenceli, şehvetli, duyarlı, çekincesiz yönlerini baskılamışlardır. Çok katı ve kibardırlar. Ancak kendilerinden çok farklı bir kadın aracılığıyla bu nitelikleriyle bağ kurabilirler. Tıpkı Swann gibi gerçekle bağlantısı olmayan bazı ukalaca referanslarla onları idealleştirmenin bir yolunu bulurlar. Böyle kadınlara zayıflık ve kırılganlıklarını yansıtırlar. Kendilerine bu tip kadınları korumayı arzuladıklarını, onlara yardım etmek istediklerini söylerler. Ama aslında bu kadınların vaat eder gibi göründüğü, tehlike ve açık saçık zevkler onları çekmektedir. Kadınların gücünü azımsadıkları için çoğunlukla onların piyonu olurlar. Animaları pasif ve mazoşisttir.  

Bu tip bir yansıtma eğilimi olan erkekler karakterlerinin daha alışılmamış yönlerini geliştirmelidir. Konfor alanlarından çıkıp kendi başlarına yeni deneyimler yaşamalıdırlar. Daha fazla meydan okumaya ihtiyaçları vardır ve birazcık tehlike onları gevşetecektir. Belki de iş yaşamında daha fazla risk almaları iyi olacaktır. Ayrıca karakterlerinin fiziksel ve duygusal yönlerini de geliştirmelidirler. Düşmüş kadın tipine bakarak arzuladıklarını elde edemeyince, bu dürtülerini herhangi bir tip kadınla tatmin etmeye başlarlar ve kadının onları baştan çıkarmasını pasifçe beklemeden, yasak zevkleri aktif olarak başlatırlar. 

Üstün Erkek: Bu tip erkekler parlak, yetenekli, güçlü ve istikrarlı gibi görünür. Özgüven ve güç yansıtır. Yüksek güç sahibi bir iş insanı, bir profesör, bir sanatçı, bir guru olabilir. Belki yaşça büyüktür ve yakışıklı değildir ama özgüveni ona çekicilik halesi verir. Bu tiplerle ilişki kurmak kadınlara dolaylı bir güç ve üstünlük duygusu verir. 

İlişkilerin ayrıntıları şimdi çok farklı olsa da bu tip bir yansıtma kadınlar arasında çok yaygındır. Kendini aşağı görme duygusundan kaynaklanır. Bu durumdaki kadın babasının ve kendisini eleştiren, kim olduğunu, nasıl davranması gerektiğini söyleyerek özdeğerini düşüren diğer insanların seslerini içselleştirmiştir. Kendi gücünü ya da özgüvenini geliştirmediğinden bu nitelikleri erkeklerde arayacak ve bunun tüm belirtilerini abartacaktır. Düşük özdeğerine karşılık veren erkekler bunu çekici bulur. Tepeden bakacakları ve kontrol edecekleri daha genç kadının hayranlık dolu ilgisinden hoşlanırlar. Öğrencisini baştan çıkaran profesör klasik bir örnek olabilir. Ama bu erkekler hayalindeki kadar zeki, akıllı ve özgüvenli olmadıklarından kadın ya hüsrana uğrayıp onu terk eder ya da kendi düşük özdeğerinin kapanma kısılır, erkeğin manipülasyonlarına katlanır ve tüm sorunlar için kendini suçlar. 

Böyle bir kadının öncelikle özgüvensizliğinin kaynağının, başkalarının kendi hakkındaki fikirlerini kabul edip içselleştirmesi olduğunu fark etmesi gerekir. Özgüvensizliği doğuştan gelen zekâ eksikliğinden ya da değersizliğinden kaynaklanmıyordun Hakkını arayarak hareket geçip -projelere başlayarak, bir işyeri açarak, bir zanaatta ustalaşarak- özgüvenini geliştirmeye çalışmalıdır. Kendisini, güçlü ve yaratıcı varsaydığı erkeklerle eşit olarak görmelidir. Gerçek özgüvene sahip olunca tanıştığı erkeklerin gerçek değerini ve karakterini de ölçebilecektir. 

Erkeğe tapan kadın: Erkek hırslı ve azimlidir ama yaşamı zorludur. Dışardaki dünya acımasız, merhametsizdir ama huzur bulmak kolay değildir. Yaşamında bir şeylerin eksikliğini hisseder. Derken karşısına nazik, sıcak ve çekici bir kadın çıkar. Erkeğe hayran gibidir. Kadına ve enerjisine ilgi duyar. Bu kadın onu tamamlayacak, rahatlatacaktır. Ama ilişkileri ilerlerken, kadının o kadar iyi ve nazik olmadığını fark eder. Ona hayran olmaktan vazgeçmiştir. Kadının kendisini kandırdığı ya da değiştiği sonucuna varır. Böyle bir ihanet erkeği öfkelendirir. 

Bu yansıtma oğluna hayran olup ilgiyle boğan anneyle arasındaki özel ilişkiden doğar. Belki de anne kocasından elde edemediği isteklerini telafi etmeye çabalıyordun Oğlunu özgüvenle doldurur, oğlanın ilgi ve sıcak kucaklayıcı varlığına bağımlı olması zaten annenin isteğidir. 

Oğlan büyüyünce annesinin beklentilerini boşa çıkarmamak için oldukça hırslı olur. Daima kendini zorlar. Peşinden koşmak için belirli bir kadın tipi seçer ve onu anne rolü oynamaya -erkeği rahatlatmaya, hayran olmaya, egosunu pompalamaya- yönlendirir. Çoğunlukla kadın, erkeğin kendisini bu role nasıl getirdiğini anlayacak ve incinecektir. Yatıştırıcı ve saygılı olmaktan vazgeçecektir. Erkek değiştiği için kadını suçlayacaktır ama aslında olmayan nitelikleri kendisi yansıtmış ve kadının kendi beklentilerine uyum sağlamasını istemiştir. İlişkinin bozulması erkeğe çok acı verecektir çünkü çok küçük yaştan beri bu enerjiyi harcamaktadır. Anne figürünün kendisini terk ettiğini hissedecektir. Kadını bu rolü oynamaya razı etse bile, annesine karşı bağımlılığı ve kararsızlığının aynısını yaşadığından kadına bağımlı olacak ve bu onu kıracaktır. Erkek ilişkiyi baltalayabilir ya da geri çekilebilir. Animasının keskin suçlayıcı yönü, her an sızlanıp suçlamaya başlamaya hazırdır. 

Söz konusu erkek ilişkilerindeki bu davranış örüntüsünü kesinlikle görmelidir. Bu, kadınlara yansıttığı annelik niteliklerini kendi içinde daha fazla geliştirmesi gerektiğinin sinyalidir. Hırsının annesini memnun etme ve beklentilerini karşılama arzusundan kaynaklandığını algılamalıdır. Kendini çok fazla zorlama eğilimi vardır. Kendini rahatlatıp yatıştırmayı, ara sıra geri çekilmeyi ve başarılarıyla tatmin olmayı öğrenmelidir. Kendisiyle ilgilenmeyi becermelidir. Böylece ilişkileri büyük ölçüde gelişecektir. Hayranlık ve ilgi çekmeyi beklemek yerine daha verici olacaktır. Kadınları oldukları gibi kabul edecek ve belki kadınlar da ona ihtiyacı olan huzuru vermek için daha fazla bilinçaltından zorlanacaklardır. 

 

Orijinal Erkek/ Kadın    

Biz insanlar yaşamın belirli bir noktasında -çoğunlukla kırklı yaşlarda- orta yaş krizi adı verilen çok yaygın bir deneyimden geçeriz. İşimiz mekanik ve ruhsuz bir hale gelmiştir. Samimi ilişkilerimiz heyecan ve ruhunu yitirmiştir. Değişiklik isteriz ve yeni bir meslekte ya da ilişkide, yeni deneyimlerde, hatta biraz tehlikede bunu ararız. Böyle değişiklikler kısa süreli iyileştirici bir sarsıntı yaşamamızı sağlar ama sorunun esas kaynağına dokunmadığından, rahatsızlık geri döner. 

Bu olguya farklı bir açıdan, bir kişilik krizi olarak bakalım. Çocukken oldukça akıcı bir benlik duygumuz vardı. Çevremizdeki herkesin ve her şeyin enerjisini özümsüyorduk. Çok geniş bir duygu yelpazemiz vardı ve deneyimlere açıktık. Gençlik yıllarımızda ise tutarlı ve bir gruba uyum sağlamamıza izin verecek bir sosyal benlik şekillendirmek zorundaydık. Bunu yapabilmek için özgür akan ruhumuzu kısıtladık ve sıkılaştırdık. Ve bu sıkılaştırmanın büyük bir kısmı cinsiyet rollerinin çevresinde oluştu. Daha tutarlı bir benlik hissedebilmek ve sunabilmek için maskülen ve feminen yönlerimizi baskıladık. 

Yeniyetmeliğin son ve yirmili yaşların ilk yıllarında, uyum sağlamak için bu kişiliği sürekli olarak düzeltiriz, bu hâlâ devam eden bir iştir ve bu kişiliği yaratmaktan biraz keyif alırız. Yaşamımızın çok çeşitli yönlere gideceğini hissederiz ve sayısız olasılık bizi heyecanlandırır. Ama yıllar geçerken oynadığımız cinsiyet rolü gitgide sabitleşir ve çok önemli bir şeyi yitirdiğimizi, gençliğimizdeki halimize neredeyse yabancı olduğumuzu hissederiz. Yaratıcı enerjilerimiz kurumuştur. Doğal olarak bu krizin kaynağını dışarıda ararız ama aslında içimizden gelir. Dengemiz bozulur, rolümüzle ve başkalarına sunduğumuz maskemizle çok katı bir şekilde özdeşleşiriz. Başlangıçtaki yapımız annemiz ve babamızdan özümsediğimiz niteliklerin çoğunu içine katmıştır ve karşı cins ebeveynin özellikleri bizim biyolojik parçamız olmuştur. Belirli bir noktada, temelde bizim parçamız olan ve yitirdiğimiz bir şeye isyan ederiz. 

Dünyanın dört bir yanındaki ilkel toplumlarda kabilenin en bilge kadını ya da erkeği, ruhlar dünyasıyla iletişim kurabilen bir şifacı olan şamandı.  

Erkek şamanın içinde sözlerini dikkatle dinlediği, ona yol gösteren bir kadın ya da eşi vardı. Dişi şamanın içinde kocası vardı. Şamanların gücü içindeki figürle iletişiminin derinliğine dayanıyordu ve bunu gerçek bir kadın ya da erkek olarak deneyimliyorlardı. Şaman figürü en ilkel atalarımızın eriştiği derin bir psikolojik gerçeği yansıtıyor. Persler, Yahudiler, Yunan ve Mısır gibi birçok eski uygarlığın efsanelerinde ilk insanların hem erkek hem kadın olduğuna ve çok aşırı güçlü olduklarından tanrıların onlardan korkarak ortadan ikiye kestiklerine inanılıyordu. 

Şunu anlayın: Orijinal yapınıza dönmek temel bir güç gerektirir. İçinizdeki doğal dişi ve erkek kısımlarla daha fazla bağ kurarak bastırılmış enerjiyi özgür bırakacaksınız, zihniniz doğal akışını yeniden keşfedecek, karşı cinsi daha iyi anlayacak ve daha iyi ilişki kuracaksınız, cinsiyet rolünüze bağlı savunmacılıktan sıyrılıp benliğinizle daha güven içinde olacaksınız. Bu, geri dönüş dengesizliğine dayalı olarak daha maskülen ya da daha feminen düşünme biçimi ve davranış tarzlarıyla oynamanızı gerektirecektir. Ama bu süreci açıklamadan önce, maskülen ile feminen kavramları hakkında derine yerleşmiş bir önyargıyla uzlaşmamız şarttır. 

Binlerce yıldır erkekler maskülen ve feminen rollerini tanımladılar ve üstüne değer yargıları dayattılar. Feminen düşünme tarzı mantıksızlıkla bağdaştırıldı ve feminen davranış tarzı zayıf ve aşağı görüldü. İki cins arasındaki eşitsizlik açısından dışsal olarak ilerledik ancak bu yargıların içimizde çok derin kökleri bulunuyor. Maskülen düşünme tarzı üstün olarak değerlendirildi ve feminenlik hâlâ yumuşak ve zayıf olarak deneyimleniyor. Çoğu kadın bu yargıları içselleştirmiştir. Eşit olmanın erkekler kadar sert ve saldırgan olmak anlamına geldiğini düşünüyorlar. Ama çağdaş dünyada maskülen ile femineni potansiyel mantıklılık gücü ve davranış kuvvetinde farklı yönlerden tamamen eşit olarak görmemiz gerekir.  

Düşünme, harekete geçme, deneyimden ders çıkarma ve başkalarıyla bağlantı kurma konularında feminen ve maskülen tarzlar vardır diyelim. Bu tarzlar binlerce yıldır kadın ve erkeklerin davranışlarından yansıyor. Bazıları fizyolojik farklılıklardan, bazıları ise kültürden kaynaklanıyor. Daha feminen tarzı olan erkekler bulunduğu gibi daha maskülen tarzı bulunan kadınlar da vardır ve neredeyse hepimiz bu yönlerden birine doğru yöneliriz. Görevimiz kendimizi zıt tarafa açmaktır. Yitireceğimiz şey yalnızca katılığımız olacaktır. 

Maskülen ve feminen düşünme tarzı: Maskülen düşünme tarzı, olguları birbirinden ayırmaya ve sınıflandırmaya odaklanmıştır. Daha iyi etiketleyebilmek için aralarındaki zıtlıkları arar. Her şeyi tıpkı bir makine gibi parçalara ayırmak ve bütünü oluşturan kısımları incelemek ister. Düşünme süreci çizgiseldir, bir olguya giden adımların sırasını çözer. Duygusal tarafsızlıkla her şeye dışarıdan bakmayı, uzmanlığı, belirli bir şeye derin dalmayı yeğler. Bir olgudaki düzeni keşfetmekten keyif alır. Bir kitapta ya da iş yaşamında ayrıntılı yapılar inşa etmekten hoşlanır. 

Feminen düşünme kendini farklı şekilde yönlendirir. Parçaların birbirine nasıl bağlandığına, bütünleştiğine odaklanır. Bir grup insana bakarken birbiriyle nasıl ilişki kurduğunu görmek ister. İnceleyebilmek için olguları zamanda dondurmak yerine, organik sürece, bir şeyin başka bir şeye nasıl dönüştüğüne odaklanır. Bir bulmacayı çözmek için çeşitli yönler üzerinde düşünür, modelleri özümser, yanıt ya da çözümlerin zaman içinde adeta pişirilecekmiş gibi teker teker gelmesini bekler. Bu düşünme tarzı gizli bağlantıların sezgisel parlamalarla birdenbire görünür olmasına yol açan içgörülere doğru gider. Uzmanlaşmanın aksine, bilginin farklı alanları ya da biçimlerinin birbiriyle nasıl bağlandığına ilgi gösterir. Örneğin başka bir kültürü çalışırken, ona yaklaşmak, içeriden nasıl deneyimlendiğini anlamak ister. Yalnızca soyut muhakemeye değil duyulardan gelen bilgilere daha duyarhdır. 

Çok uzun birsüre maskülen tarzın daha mantıklı ve bilimsel olduğu düşünülmüştü ama bu fikir gerçeği yansıtmaz. Tarihin tüm büyük bilim insanları maskülen ve feminen tarzların çok güçlü bir karışımını sergilemişlerdir. Biyolog Louis Pasteur'ün en büyük keşifleri çok farklı olgular arasındaki bağlantıları görmek amacıyla zihnini olabildiğince fazla olasılığa açmasından, zihninde olasılıkların pişmesine izin vermesinden ortaya çıkmıştı. Einstein büyük keşiflerini saatler süren düşünmenin birdenbire be­ lirli gerçekler arasındaki ara bağlantılar hakkında içgörüler oluşturmasına bağlamıştı. Antropolog Margaret Mead yerli kültürleri incelemek için döneminin en yeni soyut modellerini kullanırken onlarla birlikte aylarca yaşamış ve içerdeki konumundan belirli duygular edinmişti. 

İş yaşamında Warren Buffet iki tarzı birbirine karıştıran kişilerin bir örneğidir. Bir şirketi satın almayı düşünürken bileşenlerine ayırıp istatiksel derinliklerini incelerken, işin bütünlüğünü hissedebilmek için çalışanların birbiriyle nasıl ilişki kurduklarını, en üstteki kişinin grubun ruhunu nasıl aşıladığını, yani çoğu iş insanının göz ardı ettiği soyut varlıkları da anlamaya çalışmıştı. Şirkete hem dışarıdan hem de içerden bakıyordu. 

Neredeyse herkes bir düşünme tarzına daha fazla yönelir. Siz ise öteki yöne daha fazla eğilerek bir denge kurmak istemelisiniz. Eğer maskülen düşünme tarzına yatkınsanız, baktığınız alanları genişletip farklı bilgi biçimleri arasındaki bağlantıları bulmalısınız. Çözüm ararken, daha fazla olasılık üzerinde durmalı, bilinçli sürece daha fazla zaman harcamalı ve daha serbest bağlantılara izin vermelisiniz. Uzun düşünmenin ardından gelen sezgileri ve düşüncelerdeki duyguların değerini ciddiye almalısınız. Heyecan ve esin duygusu olmadıkça düşünceleriniz bayat ve cansız olur. 

Eğer feminen tarza daha yakınsanız, sorunlara odaklanma ve derine inmeye yetenekli olmalısınız, araştırmanızı genişletip çok işi aynı anda yapma dürtüsünden sıyrılmalısmız. Sorunun tek bir yönüne inmekten keyif almalısınız. Nedensel bir zinciri yeniden yapılandırmak ve sürekli olarak onu geliştirnlek düşünmenize derinlik katacaktır. Yapılanmayı ve düzeni sıkıcı olaylar gibi görüp bir fikri ifade etmeye ve bundan ilham almaya daha fazla yoğunlaşıyorsunuz. Bunun yerine bir kitabın, tartışmanın ya da projenin yapısına ilgi göstermekten keyif almak zorundasınız. Yapıyla yaratıcı ve açık olmak malzemenize insanları etkileme gücü verecektir. Bazen bir sorunu anlamak için aranıza duygusal mesafe koymanız gerekir, bunu yapmak için kendinizi zorlamalısınız. 

Maskülen ve feminen davranış tarzları: Konu harekete geçmek olunca maskülen tarzın ilerleme, durumu araştırma, saldırma ve yok etme eğilimi vardır. Eğer yolda engeller varsa, itekleyip arasından geçmeye çalışacaktır. Bu arzu eski askeri lider Hannibal tarafından çok doğru ifade edilmişti: "Ya yol bulurum ya da yol açarım." Maskülen davranış tarzı saldırı halinde kalmaktan ve risk almaktan keyif duyar. Bağımsızlığını ve manevra alanını korumayı yeğler. 

Karşısına bir sorun çıkınca ya da harekete geçmesi gerekince, feminen tarz çoğunlukla yüz yüze kaldığı durumdan geri çekilip seçenekleri daha derin düşünmeyi yeğler. Çatışmadan uzak kalmanın, ilişkileri düzeltmenin, savaşa girmeden kazanmanın yollarını arar. Bazen en iyi hareket hiç hareket etmemektir: Daha iyi anlamak için dinamiğin oluşmasına, düşmanın saldırganlığıyla kendini asmasına izin verin. 

Kraliçe I. Elizabeth'in tarzı böyleydi, birincil stratejisi bekleyip görmekti: Ispanya'nın büyük armadasının işgale hazırlandığı haberini alınca, donanmanın ne zaman yola çıkacağını, hava koşullarının nasıl olacağını tam olarak öğrenmeden bir strateji oraya atmadı. Belki de kötü hava koşulları donanmanın ilerlemesini yavaşlatacak, yok edecekti ve can kaybı çok az olacaktı. Feminen davranış tarzı ileriye atılmak yerine düşman için tuzaklar kurar. Hareketlenince bağımsızlık temel bir değer taşımaz. Daha doğrusu birbirine bağlı ilişkiler üzerinde durmak, bir hareketin bir müttefike nasıl zarar verebileceğine ve ittifak üzerinde dalgalanma etkisi yaratıp yaratmayacağına odaklanmak daha iyidir. 

Batı dünyasında, feminen tarzda strateji oluşturmak ve harekete geçmek içgüdüsel olarak zayıflık ve korkaklık olarak görülür. Ama başka kültürlerde bu tarz daha farklı değerlendirilir. Çinlistrateji uzmanlarına göre wu-wei ya da hareketsizlik, bilgeliğin en üst düzeyidir ve saldırgan hareketler kişinin seçeneklerini daralttığından, aptallık belirtisi olarak algılanır. Feminen tarzda sabır, dayanıklılık ve esneklikten oluşan çok büyük bir güç vardır. Ünlü samuray savaşçısı Miyamoto Musashi için karşı saldırıya geçmeden önce geri durup rakibinin kendini yormasını beklemek, başarı için çok önemliydi. 

Saldırgan maskülen eğilimi olanların harekete geçmeden önce bir adım gerilemek için kendilerini eğitmeleri denge getirecektir. İşlerin nasıl gideceğini görmek için bekleme ya da hiç karşılık vermeme olasılığının daha iyi olacağını bir düşünün. İyi düşünmeden harekete geçmek zayıflık ve özdenetim eksikliğini gösterir. Dengelemek için her zaman dahil olduğunuz, birbirine bağlı ilişkileri ve herhangi bir hareketin bir bireyi ya da grubu nasıl etkileyeceğini önceden düşünün. Yaşamın ileri yıllarında mesleğinizde tıkandığınızı görürseniz, önemli bir karar vermeden önce geri çekilip kim olduğunuzu, ihtiyaçlarınızı, güçlü ve zayıf yönlerinizi, gerçek ilgi alanlarınızı düşünmeyi öğrenmelisiniz. Bu haftalar ya da aylar süren içgözlem gerektirir. Tarihin büyük liderlerinin bazıları en iyi fikirlerini hapishanedeyken geliştirmişlerdir. Franszılarm dediği gibi, reculer pour mieux sauter (ileri atlamak için geri çekilin). 

Feminen tarzı olanlar çekişme ve çatışmanın çeşitli düzeylerine kendilerini alıştırmalıdırlar ve böylece kaçınmanın nedeni korku yerine strateji olacaktır. Daha büyük çekişmelerle yüzleşmeden önce bebek adımlarıyla günlük ortamlarda insanlarla yüzleşmek şarttır. Her zaman karşı tarafın duygularım göz önüne alma ihtiyacından sıyrılın. Bazen engellenmesi gereken kötü insanlar vardır ve empati kurmak onları güçlendirir. Hayır diyerek insanları rahatça reddetmeyi öğrenmelisiniz. Bazen işleri düzeltmek istediğinizde bu, empati ya da stratejiden değil, insanları memnun etmeyen bir isteksizlikten kaynaklanır. Uysal olmak için eğitildiniz ama bu dürtüden kurtulmanız gerekir. Bir zamanlar sahip olduğunuz cesur ve maceracı ruhunuzla tekrar bağlantı kurmalı, saldırı ve savunma için stratejik seçeneklerinizi genişletmelisiniz. Bazen üzerinde gereğinden fazla düşünüp çok fazla seçenekle yüz yüze kalırsınız. Yalnızca harekete geçmek iyileştirici olabilir ve saldırgan davranışlar rakipleri şaşırtabilir. 

Kendini değerlendirme ve öğrenmenin maskülen ve feminen tarzları: Erkekler hata yaptığında, ileriye doğru bakıp suçlayacak başka koşullar ve insanlar aradıklarını gösteren çalışmalar vardır. Erkeklerin benlik duygusu başarılarına derinden bağlıdır ve eğer başarısız olurlarsa, içlerine dönüp bakmaktan hoşlanmazlar. Bu nedenle başarısızlıklardan ders almazlar. Öte yandan yaşamdaki tüm başarılarından tamamen kendilerinin sorumlu olduğunu düşünürler. Böylece şans unsurunu ve başkalarının yardımını göz ardı ederler, böylece büyüklenme eğilimleri beslenir. Aynı şekilde bir sorun oluştuğunda maskülen tarz bunu kendi başına çözmeye çalışır: Yardım istemek zayıflığın itirafı gibi görülür. Genel olarak erkekler becerilerini aşırı abartırlar, koşullar gerektirmediği halde yeteneklerine güvendiklerini gösterirler. 

Kadınlar için durum tam tersidir: Başarısız olunca içlerine bakarlar ve kendilerini suçlarlar. Başarıya ulaşınca başkalarının yardımlarının rolüne bakma eğilimleri vardır. Kolayca yardım isterler ve bunu bireysel yetersizlik işareti olarak görmezler. Yeteneklerini azımsarlar ve erkekleri besleyen büyüklenme özgüvenine fazla yatkın değildirler. 

Maskülen tarzı olanlar öğrenmek ve kendini geliştirmek için, sıralamayı tersine çevirmelidir: Hata yapınca içinize, başarılı olunca dışarı bakın. Her hareketin ya da her kararınızın başarısının egonuzla bağlantılı olduğu duygusundan sıyrılarak deneyimlerden yararlanın. Sıralamayı tersine çevirmeyi alışkanlık haline getirin. Yardım ya da geri bildirim istemekten çekinmeyin; tam tersine bunu da alışkanlık haline getirin. Zayıflık soru sormamak ve öğrenmemekten kaynaklanır. Özfikrinizi düşürün. Hayal ettiğiniz kadar harika ya da yetenekli değilsiniz. Bu durum gerçekten kendinizi geliştirmeniz için sizi teşvik edecektir. 

Feminen tarzı olanların başarısızlık ya da hata sonrasında kendine yüklenmesi kolaydır. İçgözlem çok fazla ileri gidebilir. Başarıyı başkalarına yakıştırmak için de aynısı söylenebilir. Kadınlar doğuştan gelmeyip kazanılmış düşük özdeğerleri yüzünden erkeklere oranla daha fazla acı çekerler. Çoğunlukla başkalarının eleştirel seslerini içselleştirirler. Jung bunlara animus sesleri adını veriyor: Yıllar içinde kadınları güzellikleri ve zekâlarıyla yargılayan tüm erkeklerin sesleri. Bu sesler ortaya çıkınca yakalamalı ve kendinizden uzaklaştırmaksınız. Başarısızlıklar ya da eleştiriler sizi çok derinden etkilediğinden, başka bir şey denemeye çekinebilir ve öğrenme olasılıklarınızı daraltabilirsiniz. Eşlik eden aptallık olmadan maskülen özgüveninin daha fazlasını benimsemeye ihtiyacınız var. Günlük karşılaşmalarınızda olaylara duygusal yanıtlarınızı yok etmeyi ya da en aza indirgemeyi deneyin ve uzak bir mesafeden bakın. Her şeyi kişisel olarak almamak için kendinizi eğitin. 

İnsanlar ve liderlerle ilişki kurmanın maskülen ve feminen tarzları: Erkek şempanzelerde maskülen tarz, bir lidere ihtiyaç duymak veya bu role talip olmak ya da en sadık takipçi olarak güç kazanmaktır. Liderler emirlerini yerine getirmesi için çeşitli yardımcılar seçerler. Erkekler hiyerarşi kurar ve çizginin dışına çıkanı cezalandırırlar. Statüleri açısından çok bilinçlidirler ve grup içindeki yerlerinin farkındadırlar. Grubu bir arada tutabilmek için liderler biraz korku unsuru kullanma eğilimi gösterirler. Maskülen tarz liderlik, açık hedefler belirlemek ve onlara erişmektir. Nasıl başarıldığına bakılmaksızın sonuçlar vurgulanır. 

Feminen tarz, daha çok grup ruhunu sürdürmek, ilişkileri düzgün yürütmek, bireyler arasında daha az farklılık olmasını sağlamaya yöneliktir. Empati duygusu daha fazladır, her üyenin duyguları göz önüne alınır ve karar verme sürecine katılmaları sağlanmaya çalışılır. Sonuçlar önemlidir ama ulaşma biçimi de eşit derecede önemlidir. 

Maskülen tarza sahip olanların liderlik kavramını genişletmesi önemlidir. Takımdaki bireyleri daha fazla düşündüğünüzde, insanları işin içine daha çok katmak için strateji geliştirdiğinizde grubun enerji ve yaratıcılığından yararlanıp üstün sonuçlara ulaşabilirsiniz. Erkek çocukların kızlar kadar empatik olduğunu, örneğin annenin duygularına uyum sağladığını gösteren çalışmalar vardır. Ama erkekler iddiacı tarzlarını geliştirdikçe empati duygusu yavaş yavaş azalır. Tarihin önemli erkek liderlerinin bir kısmı her nasılsa empati duygularını korumayı ve geliştirmeyi başarmışlardır. Sör Ernest Henry ShackIeton gibi bir lider (ikinci bölüme bakınız) sorumluluğunu taşıdığı adamlarının duygularını sürekli göz önünde bulundurduğu için maskülen yönü azal­mış değildi, aksine daha güçlü ve etkili bir lider olmuştu. Aynısı Abraham Lincoln için de söylenebilir. 

Feminen tarzı olanlar özellikle kriz zamanlarında güçlü bir lider rolü üstlenmekten korkmamalıdır. Herkesin duygularını düşünmek, çok fazla kişinin fikirlerini işin içine katmak sizi ve planlarınızı zayıflatabilir. Gerçi kadınlar iyi dinleyicidir ama bazen dinlemekten ne zaman vazgeçeceğini ve seçtiğiniz planı uygulamaya koyacağınızı bilmeniz gereklidir. Grubun içindeki aptalları, beceriksizleri, aşırı bencilleri fark edince onları kovmak en iyisidir ve grubu aşağıya çekenlerden kurtulmaktan keyif bile alınması gerekir. Yardımcılarınıza biraz korku aşılamak her zaman kötü olmayabilir. 

Son olarak bir de şu yönden bakın: Doğamız gereği, başka bir kişiye çekilme biçimimizde feminen ya da maskülen olana yaklaşmak istemeye mecburuz. Ama eğer akıllıysak, bunu içimize dönük olarak yapmak için eşit derecede zorlandığımızı da fark ederiz. Yüzyıllarca erkekler, kadınlara esin kaynağı olarak bakmışlardır. Aslında esin perileri her iki cinsin içinde de yatar. Anima ya da animusunuza yaklaşmak, esasında sizi dokunulmamış yaratıcı hazineler barındıran bilinçaltınıza yaklaştıracaktır. Başkalarındaki maskülen ya da feminen özelliklerle bağlantılı olarak hissettiğiniz çekiciliği artık kendi işinizde, kendi düşünce sürecinizde, genel olarak yaşamınızda da hissedeceksiniz. Tıpkı şamanlarda olduğu gibi benliğin içindeki karı ya da koca gizemli güçlerin kaynağı olacaktır. 

 

"Güçlü erkeklerdeki en güzel şey, feminen bir taraftır; feminen kadınlardaki en güzel şey, ise maskülen bir şeydir."  

—Susan Sontag 

bottom of page