top of page

EDEBÎ AKIMLAR

Edebiyat Akımları Hakkında

 

Bir sanatkâr grubunun belli bir dönemde, ortak dünya görüşü, estetik, sanat ve edebiyat anlayışı çerçevesinde oluşturdukları edebiyat hareketi; bu anlayış ve hareket çevresinde kaleme alınan edebî eserlerin oluşturduğu bütündür.

Akımlar, edebiyat biliminin alt birimlerini teşkil eden edebiyat teorisi, edebiyat tenkidi ve edebiyat tarihi ile iç içedirler. Zira edebiyat akımları, öncelikle edebiyatın mahiyeti ile ilgili oldukça sistemli ve derli toplu birtakım soyut düşünce ve kanaatlerin ortak adıdırlar. (…)

Aslında her edebiyat akımı, genel bir estetik ve sanat görüşü veya hareketinin bir parçası; daha doğrusu edebiyat sanatını ilgilendiren yönüdür. Bu sebeple bizim edebiyat akımı olarak bildiğimiz realizm, romantizm, parnasizm vb. akımları, sadece edebiyatla sınırlamak yanlıştır. Söz konusu akımlar, çoğu zaman güzel sanatların bütün kollarını (mimarî, heykel, resim, musiki vb.) kapsarlar.

Edebiyat akımlarının teşekkül ettiği zeminde, çeşitli sosyal, siyasî, ekonomik, kültürel hâdiseler ve bu hâdiseler ortamında teşekkül eden felsefî, kültürel, estetik perspektifler vardır. Yoksa durup dururken edebiyat akımı vücuda gelmez. Edebî akımları lâyıkıyla anlayabilmek için, oluştukları ortamın siyasî, sosyal ve kültürel zeminini; hayat felsefesini; Tanrı, tabiat ve varlık anlayışlarını bilmek; konuya edebiyat-toplum ilişkisi içinde yaklaşmak gerekir. Zira edebî hâdiseleri, içinde vücut bulduğu toplumun şartlarından, kültürel değerlerinden, dünya görüşünden, edebî geleneğinden bağımsız olarak düşünmek ve izah etmek mümkün değildir.

Her edebî akım, kendinden öncekine göre yeni bir kültürel, felsefî ve estetik perspektife sahiptir. Ancak bunu, geleneğin büsbütün reddi olarak görmemek gerekir. Unutulmamalıdır ki, her yeni edebî akım, geleneğin yeni değerlerle zenginleştirilmesine hizmet eder. Ayrıca yeniye, eskiden hareketle varılır veya her yeni eskinin üzerine bina edilir. Dolayısıyla edebî akımlar, birbirlerinden farklı değer ve niteliklere sahip oldukları gibi, birbirine benzeyen değer ve niteliklere de sahiptirler. Edebî akımların sahip oldukları dünya görüşü, sanat ve güzellik anlayışı, çoğu zaman başlangıçta yazılı bildiri hâlinde değildir. Kimi zaman belli bir olgunlaşmadan sonra yazılı hâle getirilir, kimi zaman da buna hiç ihtiyaç duyulmaz. Bu arada az da olsa önce prensipleri belirlenmiş, daha sonra da bu prensipleri uygulamaya konulmuş akımlar da vardır. Sanatkârlar, ya prensip ve ilkeleri belirlenmiş ve bu doğrultuda eserler vermiş mevcut edebî akımlardan birine katılırlar ya yeni bir edebî akım oluştururlar ya da herhangi bir akıma katılmadıkları gibi, yeni bir akım oluşturma iddiasında bulunmadan da eserlerini verebilirler.

Hangi biçimde olursa olsun, sanatkârın şu veya bu edebî akıma bağlılığı yüzde yüz bir kesinlik arz etmez. Söz konusu bağlılığı, genel değerler çerçevesinde ve onun şahsîliğini inkâr etmeyecek seviyede düşünmek gerekir. Zira sanatkâr, ilgi, yakınlık veya bağlılık duyduğu akımın prensiplerinden birçoğuna uyduğu hâlde bazılarına veya bazılarına uyduğu hâlde birçoğuna uymayabilir. Üstelik uyduğu prensipleri, bir başka sanatkâra göre daha farklı bir biçimde yorumlaması da her zaman mümkündür. Aynı durum, millî edebiyatlar için de geçerlidir. Yani Fransız romantizmi ile İngiliz romantizmi veya Rus realizmi ile Alman realizmi, birtakım farklılıklar taşıyabilir. Unutulmamalıdır ki, sanat bir mizaç meselesidir ve her edebî eser ferdî ve orijinaldir.

Ayrıca sanatkâr, sanat hayatı boyunca farklı akımlara ilgi duyabilecek ve bağlanabilecektir. Bir dönem romantik olan bir sanatkâr, bir başka dönem pekâlâ sembolist veya parnesyen olabilecektir.

Aynı durum eserler için de geçerlidir. Yani herhangi bir roman, hikâye, tiyatro veya şiir, -sanatkârı belli bir akıma bağlı olsa bile- bir çırpıda ve kesin bir hüküm hâlinde yüzde yüz romantik, realist, klâsik olarak nitelenemez. Bu tür tavırlar, yukarıda vurgulamaya çalıştığımız, sanat/ edebiyatın mahiyetini yeterince dikkate almamanın sonucudur. Edebiyat bilimcisi, sanatkâr veya edebî eseri, akım açısından değerlendirirken sanatkârın sanat hayatının bütününü, eserlerinin tamamını; eserin bütün niteliklerini objektif bir biçimde dikkate almak ve buna göre hüküm vermek mecburiyetindedir.

 

Hümanizm (İnsancılık – İnsan Sevgisi) 

 

• İnsan sevgisi ve tüm insanlığın yüceltilmesi ideali etrafında şekillenen bu düşünce akımı, bireyin gelişimi ve onurlandırılması hedefini taşımaktadır.

• Orta Çağ’ın dogmatik zihniyetine ve kilise ile devletin baskı mekanizmalarına tepki olarak doğmuş; Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinin temelini oluşturmuştur.

• 14. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkmış ve zamanla Fransa başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır.

• Klasik Yunan ve Latin edebiyatı örnekleri esas alınmış, sanatçılar özgün içerikten çok antik çağ temalarını yeniden işlemişlerdir.

• Biçim ve üslup öğelerine büyük önem verilmiş, eserler halktan ziyade aristokrat kesimin beğenisine yönelik biçimlendirilmiştir.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Petrarca, Boccaccio ve Dante bu akımın önemli temsilcileridir.

• Türk edebiyatında bu akımın en erken ve özgün temsilcisi Yunus Emre olarak kabul edilir; onun yaklaşımı tasavvufi bir sevgi anlayışına dayanmaktadır.

• Cumhuriyet döneminde Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu ve Vedat Günyol gibi isimlerde hümanist yaklaşımın izleri görülmektedir.

 

Klasisizm (Kuralcılık) (17. Yy.) Krallık rejiminin güçlenmesi:

• Bu akımın siyasi temeli krallık rejimine dayanır; kral ve çevresindeki gösterişli yaşam, belirli töre ve kurallara bağlanmıştır.

• Sanat ve edebiyatta, kral ve onun çevresinin idealize edilmiş yaşantısı temel esin kaynağı olmuştur.

• Dönemin insanı soylu ve seçkin bir kimlik taşımaktadır; demokratik hak ve özgürlüklerin gelişmediği bu ortamda toplumsal eleştiri mevcut değildir.

• Descartes’in akılcılık felsefesi bu akımın temelini oluşturur; “Düşünüyorum, öyleyse varım” anlayışıyla gerçek ve doğrunun yalnızca akıl yoluyla keşfedilebileceği savunulur.

• Duygular (aşk, kin, sevinç, keder vb.) aklın denetiminde olmalı, yanıltıcı kabul edilmiştir.

• Hümanizmin devamı niteliğindeki bu akım, 17. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmış ve zamanla tüm Avrupa’ya yayılmıştır.

• Eski Yunan ve Latin edebiyatı örnek alınmış; klasik değerlerin yaşatılması hedeflenmiştir.

• Akıl ve sağduyu öncelenmiş, duygu ve hayal ikinci planda bırakılmış; gerçeklik, doğa ve duyguların akıl kontrolünde olması gerekliliği vurgulanmıştır.

• Kuralcılık ve kurallara bağlılık bu dönemin belirleyici özelliğidir.

• Eserlerde “özel ve yerel” değil, “evrensel ve kalıcı” olan temalar işlenmiştir.

• İnsan ruhunun değişmez iç dünyası (doğa) konu edinilmiş; dış dünyanın pastoral anlatımından kaçınılmıştır.

• Konular genellikle tarihten ve mitolojiden seçilmiştir.

• Konunun gerçekliği değil, gerçeğe benzerliği önemsenmiştir.

• Bireyin olgunlaştırılması, erdemli ve ahlaklı olması ön plandadır; toplumdan çok birey merkezdedir.

• Sanatçılar, eserlerinde kişiliklerini gizlemiş; duygularını eserlerine yansıtmamışlardır.

• Kahramanlar toplumun üst tabakasından seçilmiş, idealize edilmiş tipler olarak sunulmuştur; hastalar, yaşlılar, çocuklar gibi kesimlere eserlerde yer verilmemiştir.

• Biçimsel unsurlar konuya göre öncelenmiştir.

• “Sanat için sanat” anlayışı egemendir.

• Üslup sade, açık, yalın ve süssüzdür.

• Eserlerde halk dilindeki kaba ifadeler, ölüm ve şiddet sahnelerine yer verilmemiştir.

• Betimlemeye ağırlık verilmemiştir.

• Klasik edebiyatın en belirgin türleri şiir ve tiyatro olmuştur.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Boileau, Corneille, Racine, Moliere, La Fontaine, Fenalon önemli temsilcilerdir.

• Türk edebiyatında ise Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa bu akımdan etkilendiler.

 

Romantizm (Coşumculuk 18-19. Yy.) 

• Romantizm, Klasisizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış; Almanya’da doğmuş, 19. yüzyılda özellikle Fransa ve İngiltere’de gelişmiştir.

• Bu akımın düşünsel temeli, Aydınlanma Çağı düşünürleri (J.J. Rousseau, Voltaire, Montesquieu, Diderot vb.) tarafından yayılan “özgürlük, demokrasi, insan hakları” gibi kavramlardır.

• 1789 Fransız İhtilali ile güçlenen liberal siyasi hareketler, romantizmin siyasi zeminini oluşturmuştur.

• Akımın ilkelerini belirleyen ve tanınmasını sağlayan önemli sanatçı Viktor Hugo’dur; “Cromwell” adlı eserinin ön sözünde romantizmin ilkelerini ortaya koymuş, “Hernani” adlı oyunu ile akımı edebi başarıya ulaştırmıştır.

• Klasik edebiyatın tüm kural ve kalıpları yıkılmıştır.

• Akıl ve sağduyu yerine duygu, hayal ve bireysel iç dünyaya öncelik verilmiştir.

• Konular genellikle millî efsaneler, tarih, Hristiyanlık mucizeleri ve gündelik yaşamdan seçilmiştir.

• Dönemin ruhu nedeniyle hüzün ve karamsarlık temaları ön plandadır; aşk, ölüm, intihar, acı, doğa ve özgürlük sık işlenen motiflerdir.

• Eserlerde karşıtlıklar belirgin biçimde yer alır: doğru-yanlış, güzel-çirkin, ak-kara, iyi-kötü gibi.

• Sanatçılar, eserlerinde duygularını ve kişiliklerini gizlemeden, samimiyetle ifade etmişlerdir.

• Toplumun tüm kesimlerinden kişiler eserlerde temsil edilmiştir; sıradan halktan soylulara kadar geniş bir yelpaze vardır.

• İyi ve kötü karakterler genellikle en uç şekilleriyle sunulur; iyiler ödüllendirilirken kötüler cezalandırılır.

• Tesadüfler ve olağanüstü, imkânsız olaylara eserlerde sıkça yer verilmiştir.

• Sanat anlayışı “sanat toplum içindir” görüşüne dayanır.

• Betimlemelere geniş yer verilmiş ve doğaya karşı derin bir sevgi dile getirilmiştir.

• Trajedi ve komedi türleri geri planda kalmış, drama ağırlık kazanmıştır; bu, kural ve kalıplara bağlı kalmaksızın özgür sanat anlayışının sonucudur.

• Romantizmin temsilcileri; hikâye, roman, dram, anı, gezi yazısı, lirik şiir, eleştiri, makale, fıkra ve deneme türlerinde eserler vermişlerdir.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Victor Hugo, Lamartine, Goethe, Schiller, Puşkin önemli temsilcilerken Türk edebiyatında Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit Tarhan öne çıkan temsilcilerdir.

 

Realizm (Gerçekçilik 19. Yy.) 

• Realizm, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkan ve Romantizm’e tepki olarak gelişen bir edebiyat akımıdır.

• Gustave Flaubert’in 1857 tarihli “Madam Bovary” eseri, realizmin edebiyattaki belirgin üstünlüğünü simgelemiştir.

• Akım, Romantizmin aşırı duygusallığına karşı gerçekliği, nesnelliği ve akla dayalı tasviri esas almıştır.

• Duygu ve hayal yerine, gerçek hayatın ve toplumun somut gerçeklikleri ön plandadır.

• Konular genellikle günlük yaşamdan seçilmiş; insan ve toplumsal olguların tarafsız ve gerçekçi bir şekilde yansıtılması hedeflenmiştir.

• Olağanüstü kişi ve olaylar yerine, gerçekçi ve gözlemlenebilir durumlar anlatılmıştır.

• Sanatın dinî, ahlaki veya sosyal amaçlar gütmemesi gerektiği, “sanat için sanat” anlayışı çerçevesinde savunulmuştur.

• Klasikler, insanı idealize ederek; Romantikler duygusal bakış açısıyla anlatırken, Realistler insanı ve toplumu olduğu gibi betimlemiştir.

• Realist sanatçılar, eserlerinde halktan kişileri konu edinmiş fakat edebiyatı toplumsal bir araç olarak değil, bağımsız bir sanat olarak görmüşlerdir.

• Stendhal’ın “Sanat, yol boyunca taşınan bir aynadır.” sözü, realist sanat anlayışının temelini ifade eder; gerçek hayatın birebir yansıması amaçlanmıştır.

• Sanatçılar, kişiliklerini eserlerinde gizleyerek, objektif ve tarafsız bir bakış açısıyla hareket etmişlerdir. Romantizmde olduğu gibi iyi ve kötü ayrımı yapmadan, bilimsel bir yaklaşımla karakterleri değerlendirmişlerdir.

• Gerçeklik vurgusu nedeniyle gözlem, deney, araştırma ve belge kullanımı önem kazanmıştır; sanatçı hayale değil, doğrudan gözleme dayalı üretim yapmalıdır anlayışı benimsenmiştir.

• Çevrenin, insan kişiliğini biçimlendirmedeki etkisi büyüktür; bu nedenle karakterler yaşadıkları çevreye göre betimlenmiş ve konuşturulmuştur.

• Eserlerde sebep-sonuç ilişkileri belirgin ve önemli bir yer tutmuştur.

• Dil sade, temiz ve anlaşılır olmuştur.

• Realizmin şiire yansıması sonucunda “Parnasizm” adı verilen şiirde gerçekçilik akımı doğmuştur.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Balzac, Flaubert, Stendhal, Dostoyevski, Tolstoy, Nikolay Gogol, Mark Twain, Jack London, Ernest Hemingway, Charles Dickens.

• Türk edebiyatında ise Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Memduh Şevket Esendal bu akımdan etkilenmişlerdir.

Sürrealizm (Gerçeküstücülük) 

• Türkçeye "gerçeküstücülük" diye çevrilen bu akım, XX. yüzyılın en yaygın ve uzun ömürlü sanat hareketlerindendir.

• Akım, Dr. Sigmund Freud'un görüşlerine dayanır. Freud'un asistanı ve eski bir Dadaist olan Dr. Andre Breton tarafından edebiyata uyarlanmış ve biri 1924'te diğeri 1930'da olmak üzere iki bildiriyle duyurulmuştur.

• Irkçılığın, savaşların, vahşi kapitalizmin bütün şiddetiyle yaşandığı XX. yüzyılın başında Freud, insanlığın kendini tanıması ve ikiyüzlülüğünü görmesini sağlayacak önemli bir adım attı. Freud, insanın bilinç ve bilinçaltı şeklinde iki cephesi olduğunu ortaya koydu. Bilinç, insanın akıl ve mantık tarafından kontrol edilen yönüdür. Bilinçaltı ise bilincin dinî, ahlaki nedenlerle baskı altında tuttuğu içgüdüler alanıdır. Bilinçaltı, gerçek ve samimi arzularla, duygularla doludur. Freud insan psikolojisinin "ego, süperego" denilen bilinç unsurları ile "id" denilen bilinçaltından oluştuğunu düşünür. Süperego töre, sosyal ve dinî değerleri temsil eder ve bilinçaltını baskı altında tutar. İd, bilinçaltımızdaki temel ilkel güdüler ve arzulardır. "İd"e hâkim olan unsur "zevk"tir. Ego ise id ile süperego arasında denge kurmaya çalışan unsurdur. Ego, "tatmin" duygusu için çalışır. Tatmine imkân olmayan durumlarda ise arzuları toplum tarafından kabul edilebilecek bir yapıya dönüştürür. Bilinçaltı, rüyalar, delilik ve hipnoz aracılığıyla ortaya çıkarılır. Buna "psikanaliz" denir. Psikanaliz, değişik alanlarda uygulanmıştır.

• Edebiyat bu alanlardan biridir ve edebiyatta psikanaliz yöntemi sürrealizm olarak karşımıza çıkar.

• Sürrealizm, sanatın konusu olarak insan bilinçaltının karanlık sırlarını görür. Sanatkâr ise içimizdeki ben tarafından verilen emirleri kâğıda aktaran bir otomatik yazı makinesidir (otomatizm). Sanatkâr "güpegündüz düş gören adam"dır. Sürrealizmde akıl ve mantık perspektifi reddedilir. Kişi akıl ve mantık kontrolünden çıkarak dünyayı algılamaya başlar (oneirizm).

• Sanatta akla karşı çıkmışlar ve bilinçaltını esas kabul etmişlerdir. Bunun sonucu olarak eserlerdeki unsurlar tesadüfe dayalı biçimde yan yana gelir.

• Edebiyatı otomatik yazı olarak görürler. Bu yönüyle edebiyat eseri bir tür doğaçlama olarak ortaya çıkar.

• İmla ve noktalama kuralları önemsenmez çünkü bunlar bilinç kapsamında olan kurallardır.

• Alaycı tavır sergilerler ve mizaha önem verirler.

• Olağanüstü olana değer verirler çünkü bu, akıl ve mantığı devre dışı bırakan bir durumdur.

• Rüyalar önemsenir ve sanatın kaynağı olarak görülür.

• Çılgınlığa yöneliş vardır, sarhoşluk, akıl hastalığı gibi durumlar onların ilgi duyduğu durumlardır.

• Çocukluk yıllarına dönüş ve özlem vardır. Çünkü çocukluk yılları, insanın en hür olduğu akıl ve mantığın kurallarından bağımsız olduğu anlardır.

• Şaşırtıcı bir dil ve üslup kullanma eğilimi vardır.

Bazı ünlü sürrealistler: Poul Eluard, Andre Breton, Louis Aragon, Benjamin Perret... Resim alanında ise sürrealizmin en önemli ismi Salvador Dali'dir.

•  Türk edebiyatında Garip (I. Yeni) şairleri ve bazı II. Yeni şairleri sürrealizm etkisinde kalmıştır.

•  Türk edebiyatında tekerlemeler, bazı halk oyunlarındaki olağan dışı kişiler ve olaylar, halk şiirindeki bazı şathiyeler Sürrealimz'le benzerlik göstermektedir. Çünkü verilen türlerin olağanüstülükler içermesi ve aklın sınırlarını zorlayan masalımsı havası bu türleri "sürrealizm"le ilişkilendirir.

(2024 Türkçe ÖABT Alan Bilgisi- Alan Eğitimi, Pegem Akademi Yayınları, 2025)

Parnasizm (Şiirde Gerçekçilik 19. Yy.)

 

• 1866 yılında Fransa’da yayımlanan “Çağdaş Parnaslar” adlı şiir dergisinden hareketle edebi bir akım olarak şekillenmiştir.

• Parnasizm, realizm ve naturalizmin şiirdeki yansıması ve etkilenmiş biçimidir.

• Dış dünyaya ilişkin gerçeklik, eserlerde titizlikle ve nesnel olarak işlenmiştir.

• Akımın temsilcileri, insan, toplum, yaşam, doğa ve tabiat karşısında objektif bir tutum sergilemiştir.

• Doğa betimlemeleri, gözlem ve gerçeklik unsurlarına öncelik verilmiştir.

• Tevfik Fikret’in Servet-i Fünun dönemindeki “Tablo şiir geleneği”, bu akımın etkisini en iyi şekilde yansıtan örneklerden biridir; şiirlerinde resim altına yazı yazma geleneği benimsenmiştir.

• Şiirin biçimsel unsurları; ahenk, ritim, nazım birimi ve biçimi gibi öğelere büyük önem verilmiştir.

• Genel olarak eserlerde karamsar bir atmosfer hâkimdir.

• Sone nazım biçimi yaygın olarak kullanılmıştır.

• Mükemmeliyetçi bir anlayışla, sade ve ölçülü bir dil tercih edilmiştir.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Goutier, Baville, Lisle, Coppeé, Heredia. 

• Türk edebiyatında ise Cenap Şahabettin, Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı öne çıkan isimlerdir.

Natüralizm (19. Yüzyıl)

Naturalizm, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkan ve belirlenimcilik (determinizm) ilkesine dayanan bir edebiyat akımıdır. İnsanın iradesinin; çevresi, soyu ve toplumsal koşulları tarafından şekillendiğini savunur. Emile Zola, bu akımın en önde gelen temsilcisidir.

• Bu yöntemle roman yazmak, kapsamlı bilgi birikimi ve disiplinli çalışma gerektirir.

• Öncelikle iklimi, sosyolojiyi, ahlaki yapıyı, davranış biçimlerini ve bireylerin mizaçlarını içeren, ayrıntılı ve bütüncül bir çevre tasarlanmalıdır.

• Toplumun tüm katmanlarından seçilen olgun, bilgili, fesatçı, cahil, saf ve düşkün bireylerin davranışları, doğal ortamlarında gözlemlenip analiz edilmelidir.

• Bu bireyler, doğal çevreleri içinde yaşadıkları olaylar çerçevesinde canlandırılırken, toplumun çeşitli hastalıklarının nedenleri derinlemesine araştırılmalı ve özellikle kalıtsal etkiler ortaya konulmalıdır.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Emile Zola, Alphonse Dudet, Guy de Maupassant.

• Türk edebiyatında ise Beşir Fuat, Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi Gürpınar.

Naturalizmin Temel Özellikleri:

• Deneysel Roman Anlayışı: Edebiyatı bilimsel bir yöntemle ele alır, gözlem ve deneyle eserler oluşturur.

• Determinizm Etkisi: İnsan davranışları biyolojik ve çevresel faktörlere bağlanır; özgür iradenin önemi minimize edilir.

• Realizmin Üst Seviyesi: Hayatın çirkin ve sıradan yanları, gözleme dayalı olarak olduğu gibi yansıtılır.

• Toplumun Alt Kesimlerine Odaklanma: Yoksulluk, suç, alkolizm gibi sosyal problemler işlenir.

• Aşırı Betimleme: Karakterler ve çevre, detaylı ve yoğun biçimde tasvir edilir.

Önemli Naturalist Yazarlar ve Eserleri:

• Émile Zola – Germinal, Nana

• Guy de Maupassant – Bir Hayat

• Alphonse Daudet – Jack

• Hüseyin Rahmi Gürpınar (Türk edebiyatında) – Şıpsevdi, Mürebbiye

Naturalizm, yalnızca edebiyatta değil, tiyatro ve sinema alanlarında da etkili olmuştur.

Sembolizm (Simgecilik) (19. Yüzyıl) 

 

• Fransa’da, Parnasizme tepki olarak doğmuştur.

• Sembolizmin kuramsal temellerini Mallarmé ortaya koymuştur. İlkelerini, bu akımın öncü sanatçısı Charles Baudelaire, “Kötülük Çiçekleri” adlı şiir kitabında uygulamıştır.

• Sembolist anlayışa göre, dış dünyada gördüğümüz her şey yalnızca bir görüntüdür; gerçek, bu dış görünüşün ardında gizlidir. Bu nedenle gerçeği doğrudan olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Duygular, görünen dünyayı olduğu gibi değil, olması gerektiği biçimde değiştirerek aktarır.

• Dolayısıyla şiir, gerçekliği değil, gerçekliğin bizde uyandırdığı izlenimi yansıtır.

• Sembolistlere göre sanatçının görevi, görünen dünyanın insan üzerindeki etkilerini doğrudan betimlemek değil, arkasındaki gerçeği, hakikati sezdirmek veya anlatmaktır.

• Duygu ve hayal, şiirlerin temel temalarıdır.

• Bu akıma göre şiir, anlaşılmak için değil, hissedilmek içindir; anlamın kapalılığı şiirin estetiğini oluşturur.

• Şiirde anlam ikincil planda yer alır; sembolistler anlamdan çok ahenge önem verir.

• Sembolistler, doğrudan bilgi vermekten ziyade dolaylı yolla anlamı hissettirmeyi ve sezdirmeyi tercih ederler.

• Duygular, imgeler, mecazlar ve semboller aracılığıyla ifade edilir.

• Şiirin gerçekliği, her okuyucunun kendinden bir parça bulabilmesindedir.

• Sembolist şiirler genellikle karamsar, melankolik ve karanlık temalara sahiptir.

• Dil süslü, sanatlı ve ağırdır.

• Nazım biçimleri olarak sone, terzarima, serbest müstezat, mensur şiir ve serbest nazım kullanılmıştır.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Baudelaire, Mallarmé, Valery, Edgar Ellon Poe.

• Türk edebiyatında ise Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim, Cahit Sıtkı, Ahmet Hamdi Tanpınar öne çıkan sanatçılardır.

 

Empresyonizm (İzlenimcilik) (19. Yüzyıl) 

 

• Merkez üssü Fransa’dır.

• Tümevarımsal olarak incelendiğinde; önce resim sanatında, ardından edebiyatta ve son olarak tüm güzel sanatlarda etkisini göstermiştir.

• Bu akım, Sembolizmin bir uzantısı olarak kabul edilir; hatta bazı Sembolist sanatçılar Empresyonizmin temsilcileri arasında sayılır.

• Sembolizmde görülen imgeler ve nesnelere yüklenen çok katmanlı anlamlar, Empresyonizmde yer almaz.

• Empresyonizm, sanatçının dış dünyadan değil, görünen âlemin kendi iç dünyasında uyandırdığı izlenimleri ifade eder.

• Bu akımın felsefesinde, güzellik kapalılık ve belirsizlik içinde aranır.

• Anlatımda duygu, hayal ve yorumsal bakış ön plandadır.

• Biçim ve uyak gibi ahenk unsurlarına genellikle önem verilmiştir.

• Empresyonizm, özellikle şiir ve tiyatro alanlarında kendini göstermiştir.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Paul Verlaine, Arthur Rimbaud, Maria Rilke.

Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) (20. Yüzyıl) 

 

• Almanya’da, Empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmıştır.

• Teknolojinin gelişimi ve sanayileşmenin hayatı anlamsızlaştırması sonucunda yalnızlaşan, depresyona sürüklenen aydın ruhuna, ekonomik dengesizliklere ve burjuva ahlakına karşı bir meydan okumadır.

• İnsan ruhunun iç dünyası, psikolojik çalkantıları ve iç gerçekliği ön plana çıkarılmış; bu gerçeklerin dışavurumu gerektiği vurgulanmıştır.

• “Gerçek sanatçı ruhunda gizlidir” anlayışı benimsenmiş; dış dünyanın gerçekliğe ulaşmada bir engel olduğu kabul edilmiştir.

• Evrensellikten çok bireyselliğin gerekliliği ve önemi üzerinde durulmuş, iç gerçekçilik bağlamında “Ben” olgusu merkezî bir konuma yükselmiştir.

• Dünya edebiyatında bu akımdan etkilenen sanatçılar: Franz Kafka, Heinrich Mam, Alfred Döblin, James Joyce, T. S. Eliot.

Kübizm (20. Yüzyıl) 

• Empresyonizme karşı bir tepki olarak doğmuştur.

• Resim ve edebiyat alanlarında kendini göstermiş olup, özellikle şiir alanında etkili olmuştur.

• Kübistler, dış dünyadaki nesnelerin yalnızca görünen yüzlerini değil, görünmeyen ve gizli yönlerini de yansıtmayı amaçlamışlardır.

• Nesneleri üç boyutlu ve geometrik formlarla tasvir etmeye çalışmışlardır.

• Resimden daha geniş bir sanat anlayışına geçiş nedeniyle, görsellik ön planda tutulmuş ve önemsenmiştir; hatta bazı şairlerin şiir kitapları resimlendirilerek yayımlanmıştır.

• Doğa, nesne ve insanı tüm yönleriyle yansıtma arzusu beraberinde karmaşıklık ve karışıklığı da getirmiştir.

• Şiirlerde noktalama işaretleri kullanılmamıştır.

• Bu akım, edebiyatımız üzerinde kayda değer bir etki bırakmamıştır.

 

Fütürizm (Gelecekçilik) (20. Yüzyıl) 

 

• 1909 yılında İtalyan şair Marinetti tarafından yayımlanan manifestoyla ortaya çıkmıştır.

• Rusya’da genel olarak Marksist eğilimli şairlerce benimsenmiştir.

• Akımın temel özelliği, geçmişe karşı isyan, yenilik ve özgürlük temalarını işlemesidir.

• “Geçmiş, şimdi ve gelecek” arasındaki ilişkiler ve süreçler eserlerinde yansıtılır.

• Dinamizm, makine sevgisi ve hızın sanatın tüm alanlarına taşınması ve böylece geleceğe yönelme arzusu ön plandadır.

• Hayat ile sanat arasında doğrudan bir bağ kurulması amaçlanır.

• Şiirde duygular yerini makine, çark sesleri ve fabrika gürültülerine bırakmıştır.

• Serbest ölçüye önem verilmiş, nazım birimi ve biçimi gibi geleneksel kurallar şairin özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

• Dil bilgisi kuralları göz ardı edilerek kelimelere özgürlük tanınmalı, şiirde durağanlık yerine hız ve ivme gibi okuyucuyu harekete geçiren öğeler kullanılmalıdır.

• Fütürist şiirde “değişim, tehlike, hareket, başkaldırı, korkusuzluk, savaşın olumlu yönleri, çalışma ve emeğin kutsallığı” temaları vurgulanır; makine, otomobil, tren, gemi ve uçak gibi öğeler sıkça yer alır.

• Makine, insan gücünün bir simgesi ve sağlıklı gelişimin göstergesi olarak değerlendirilir.

• Kısa ömürlü olan bu akım, zamanla etkisini kaybetmiştir.

• Türk edebiyatında ise Nazım Hikmet en bilinenidir. 

Nazım Hikmet "Makinalaşmak İstiyorum"

Trrrum,

      trrrttm,

           trrrrum!

 

trak tiki tak!

 

Makinalaşmak istiyorum!

 

Beynimden, etimden, iskeletimden

 

                            geliyor bu!

 

Her dinamoyu

 

               altıma almak için

                    çıldırıyorum! 

bottom of page