top of page

TİYATRO

Batı Tiyatrosu

 

Trajedi

Komedi

Dram   

Çağdaş Tiyatro  

 

Epik Tiyatro

Absürt Tiyatro

 

Türk Tiyatrosu 

 

Geleneksel Türk Tiyatrosu 

Karagöz

Orta Oyunu

Meddah

Köy Seyirlik Oyunları

Kukla

 

Modern Tiyatro 

 

Tiyatronun temelleri M.Ö. 6. yüzyılda Eski Yunan’da atılmıştır.

Bereket tanrısı Diyonizos’u onurlandırmak amacıyla yapılan dinsel törenlerdeki taklitler ve diyaloglar zamanla değişip gelişerek tiyatro sanatını doğurmuştur.

Bu törenlerde, Diyonizos’un acıklı yaşamı anlatılmaya başlanınca ilk trajedi türü ortaya çıkmıştır.

Ardından Sicilya köylüleri bu törenlerde eğlenmeye, bağırıp çağırmaya, hayatın gülünç yönlerini yansıtmaya başlayınca komedi türü doğmuştur.

Tiyatro, Yunan edebiyatından Latin edebiyatına geçmiş, ancak asıl gelişimini Rönesans’tan sonra, 17. yüzyılda göstermiştir.

Bu dönemde, hayatın hem acıklı hem de gülünç yönleri, karşılıklı konuşmalarla seyirci önünde sahnelenmeye başlanmıştır. Bu durum da dram türünü ortaya çıkarmıştır.

 

Trajedi (Tragedya)

 

• İzleyicide acıma, korku, endişe ve heyecan gibi duygular uyandırarak ruhu tutkularından arındırmayı amaçlayan tiyatro türüdür.

• Seyircinin sevgi ve merhamet duygularını geliştirerek kötülüklerden uzak durmasını hedefler.

• Eski Yunan’da, bereket tanrısı Dionysos adına düzenlenen dinî törenlerden doğmuştur.

• 17. yüzyılda Corneille ve Racine tarafından belirli kurallara bağlanmıştır.

• Manzum (nazımla) olarak yazılır.

• Konularını tarihsel olaylar ve mitolojik anlatılardan alır.

• Kahramanlar; krallar, kraliçeler, prensler gibi yüksek tabakaya mensup soylular ve Yunan mitolojisine ait tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar gibi doğaüstü varlıklardır.

• Dili, seçkin ve edebîdir; kaba ve argo ifadelere yer verilmez; üslup yüceliği esastır.

• Şiddet içeren olaylar (öldürme, yaralama vb.) doğrudan sahnelenmez; bunlar seyirciye sahne gerisinden haberci ya da koro aracılığıyla iletilir.

• Oyun kesintisiz oynanır; perde kullanılmaz.

• Beş bölümden oluşur: Diyalog ve koro bölümleri olarak ayrılır.

• Yunan trajedisinde, “epizot” adı verilen bölümlerin geçişleri koronun söylediği ezgilerle belirtilir.

• Koro, oyunda merkezi bir işlev üstlenir; genellikle kentin yaşlıları ve kadınlarından oluşur.

• Olaylara doğrudan müdahale etmez; öğüt verir, yorum yapar ve yol gösterir.

• “Üç birlik kuralı”na uyularak yazılır: Olay tek bir yerde, 24 saatlik zaman diliminde ve tek bir ana olay etrafında gelişir.

• Erdem ve ahlaka önem verildiğinden, oyun genellikle mutlu bir başlangıçtan trajik bir sona evrilir.

• Bu yıkımın amacı seyirciye ahlaki ve erdemsel dersler sunmaktır.

• İlk trajedi örnekleri M.Ö. 6. yüzyılda Eski Yunan edebiyatında yazılmıştır.

• Türün önde gelen temsilcileri Eski Yunan’da Aiskhylos, Sophokles, Euripides; 17. yüzyıl Fransız edebiyatında ise Racine ve Corneille’dir.

• Shakespeare’in Hamlet, Romeo ve Juliet, Kral Lear, Othello gibi eserleri trajedi türünün belirgin özelliklerini taşır.

• Türk edebiyatında, özellikle Tanzimat döneminde Abdülhak Hâmid Tarhan’ın bazı oyunlarında Shakespeare etkisi görülse de, trajedi türü genel anlamda Türk edebiyatında yaygınlık kazanmamıştır.

Komedi (Komedya)  

 

• Klasik trajediye bir tepki olarak Eski Yunan’da ortaya çıkmıştır.

• İnsanların ve toplum yaşamının gülünç, aksak, çarpık yönlerini konu edinen tiyatro türüdür.

• Amaç; izleyiciyi güldürürken düşündürmek, toplumsal çelişkilerin altını çizerek doğru yolu göstermektir.

• Konular, gündelik yaşamdan ve toplum hayatından alınır.

• Kahramanlar; sıradan halktan, her an karşılaşılabilecek gerçek kişilerden seçilir.

• Günlük ve sade konuşma dili kullanılır; kaba, argo ve bayağı ifadelere yer verilir.

• Vurma, yaralama, öldürme gibi çirkin ve şiddet içeren olaylar sahnede doğrudan gösterilebilir.

• Eser, kesintisiz bir şekilde ilerleyen diyaloglardan oluşur.

• Trajedi gibi, beş bölümden meydana gelir; perde kullanılmaz, ara verilmeden sahnelenir.

• Trajedide olduğu gibi, “üç birlik kuralı”na (zaman, yer, olay birliği) uyulur.

• Başlangıçta manzum olarak yazılsa da 17. yüzyıldan itibaren nesirle yazılan örnekleri de yaygınlaşmıştır.

Bu türün önemli temsilcileri:

• Eski Yunan’da Aristophanes, Menandros

• Latin edebiyatında Plautus

• Klasik Fransız edebiyatında Molière

• Rus edebiyatında Gogol

• İngiliz edebiyatında Benjamin Jonson

Komedi 3 Bölümde İncelenir:  

  1. Karakter Komedisi

  2. Töre Komdisi

  3. Entrika Komedisi (Vodvil)

Karakter Komedisi  

• İnsan karakterinin gülünç, eksik, çarpık ve abartılı yönlerini yansıtan komedi türüdür.

• Toplumun değil, bireyin zayıflıkları ve karakter bozuklukları merkeze alınır.

• Bu türde; bencillik, cimrilik, ikiyüzlülük, kibir, ahlaki çöküntü gibi kişisel kusurlar mizahi biçimde eleştirilir.

• Karakter komedisinde ele alınan kişiler, toplumun her kesiminden olabilir; ancak çoğunlukla tek yönlü ve abartılı özellikleriyle öne çıkarlar.

• İzleyicinin gülerken düşünmesi ve kendini sorgulaması amaçlanır.

• Bireydeki karakter bozukluklarını alaya alırken, bu tür davranışların toplumsal yansımaları da sorgulanır.

• İnsanların fazlasıyla kaba, bayağı ve çirkin hâllerini konu alan, fiziksel biçim bozuklukları ya da ahlaki çöküntüleri abartılı şekilde işleyen komedi türüne “grotesk” adı verilir.

• Grotesk komedi, çoğu zaman sınırları zorlayan sahneleriyle izleyicide şaşkınlık ve tiksintiyle karışık bir gülme etkisi yaratır.

 

• Moliere: "Cimri"

 Shakespeare: "Venedik Taciri"

Töre Komedisi 

Toplumun, törelerin gülünç ve aksayan yönlerini işleyen komedi türüdür. En ünlüleri:

 Aristophanes: "Eşek Arıları"

 Moliere: "Gülünç Kibar"

 Gogol: "Müfettiş"

 Şinasi: "Şair Evlenmesi"

Entrika Komedisi  

 Olayların, izleyicide merak ve beklenti duygusu uyandıracak şekilde sürpriz gelişmeler ve şaşırtıcı rastlantılar etrafında kurgulandığı komedi türüdür.

 Bu türde olay örgüsü çoğunlukla hızlıdır; yanlış anlaşılmalar, kimlik karışıklıkları ve tesadüfler aracılığıyla mizahi durumlar oluşturulur.

 Temel amaç, seyirciyi düşündürmekten çok, doğrudan güldürmektir.

 Kurgusal yapı, gerçeklikten uzak olsa da sahnelemedeki canlılık ve şaşırtıcı olaylar sayesinde izleyici üzerinde etki bırakır.

 

Bu türe örnek teşkil eden önemli yapıtlar:

 Molière – "Scapin'in Dolapları", "Zoraki Tabip"

 William Shakespeare – "Yanlışlıklar Komedyası"

Dram 

 Oyunların konuları, tarihten ya da gündelik yaşamdan alınabilir.

 Eserde, trajik ve komik unsurlar bir arada bulunabilir.

 Toplumun farklı sosyal sınıflarına mensup bireyler, karakter olarak yer alabilir.

 Üslup bakımından soyluluk gözetilmez; dil kullanımı, karakterlerin sosyal statülerine göre değişkenlik gösterir.

 Oyunlar, hem nazım hem de nesir biçiminde kaleme alınabilir.

 Üç birlik (yer, zaman, olay) kuralına uyma zorunluluğu bulunmaz.

 Perde sayısı, yazarın tercihine bağlı olarak belirlenir; herhangi bir yapısal sınırlama yoktur.

 Şiddet içeren eylemler (vurmak, yaralamak, öldürmek vb.) sahnede doğrudan temsil edilebilir.

 Victor Hugo, "Cromwell" (1827) adlı oyununun ön sözünde bu türün özelliklerini ortaya koydu.   Bu türün en önemli temsilcileri Fransız edebiyatından Victor Hugo, İngiliz edebiyatından Shakespeare, Alman edebiyatından Goethe ve Schiller'dir.  

 Türk edebiyatında Namık Kemal'in "Zavallı Çocuk" isimli oyunu ilk dram örneği sayılır. Ayrıca yazarın Akif Bey, Vatan yahut Silistre isimli tiyatroları da örneklerindendir.

Çağdaş (Modern) Tiyatro 

 Kültürel dönüşümler ve teknolojik ilerlemeler, çağdaş tiyatroya yeni temalar ve farklı estetik yaklaşımlar kazandırmıştır.

 Bu durum, tiyatronun geleneksel yapısını ve yerleşik kurallarını önemli ölçüde etkilemiştir.

 Yaşamı birebir yansıtmak yerine, onun gizli, görünmeyen yönlerini açığa çıkarmak, geleneksel kalıplara karşı durmak, kuralları sorgulamak ve yıkmak,
açıklık ve yalınlıktan uzak durarak çok katmanlı anlatım biçimlerini benimsemek ön plana çıkmıştır.

 

Epik Tiyatro 

 Bu tiyatro türünde, sahnede olanların gerçek değil, bir oyun olduğu doğrudan oyuncular tarafından izleyiciye hatırlatılır.

 Seyircinin kendini oyuna kaptırması engellenir; bu amaçla tekerlemeler, şarkılar ya da oyunu bir anda kesen açıklamalar kullanılır.

 İzleyicinin olaylara duygusal değil, eleştirel ve bilinçli bir gözle yaklaşması hedeflenir.

 Seyirci, oyunun dışında, tamamen gözlemci konumunda tutulur.

 Geleneksel tiyatro anlayışına karşı çıkar; dekor ve kostüme önem vermez.

 Olayları ya da karakterleri aynen yansıtmak yerine, yorumlayarak sunar.

 1950’li yıllarda yaygınlık kazanmış, en önemli temsilcisi Alman yazar Bertolt Brecht olmuştur.

 Türk edebiyatında Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” bu türün ilk örneğidir.

 

Absürt Tiyatro 

 Tiyatroyla ilgili yerleşmiş bütün kalıp, anlayış ve kurallara karşı çıkar.

 Anlamaktan ya da karakteri canlandırmaktan çok, hareket ve ses düzeni ön plandadır.

 Olayların belirli bir sıra içinde verilmesi ya da mantıklı bir bütünlük oluşturması beklenmez.

 Birbiriyle ilgisiz ses, söz ve eylemlerin dikkat çekici biçimde sunulması yeterlidir.

 Konu ne olursa olsun, her şey alaycı bir bakışla ele alınır.

 Geleneksel tiyatronun sahne düzeni, perde giriş-çıkışları ya da klasik yapıdaki serim-düğüm-çözüm bölümleri önemsenmez.

 Eserlerde bilmeceler, semboller ve anlamsız görünen tasarımlar yer alır.

 Amaç, bir duygunun nedenini açıklamak değil; o duygunun biçimini ve oluş şeklini göstermekten ibarettir.

Diğer Tiyatro Türleri  

Bale: Müzik ve danstan oluşan, sözsüz tiyatrodur.

Fars: Komedinin sanat yönü zayıf, kaba şakaların, küfürlerin yer aldığı, basit, hareketli komedi.

Feeri: Masallardaki olağanüstülükler üzerine kurulu tiyatro oyunu. Kahramanları periler vs. dir. Metafizik ögeler barındırır.

Kabare: Daha çok güncel konuları (siyasi, sosyal, kültürel vs.) iğneleyici bir lisanla işleyen; toplum eleştirisi yapan şarkı, parodi, skeç, söylev, sözsüz oyun, şiir ve karikatürden vs. kurulu gösteri ve oyunların sahnelendiği; oyuncular ile izleyicinin "içli dışlı" olduğu, yazar ve izleyicinin katılabileceği bir küçük tiyatro türü.

Melodram: 19. Y.y.ın sonlarında dramın yozlaşmasıyla ortaya çıkan, gerilimi yüksek, acı, üzüntü veren olayların müzik eşliğinde sahnelenmesiyle ortaya çıkan oyun türü.

Opera: Sözlerin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri. Bazı operalarda bale sahnesine de yer verilir.

Operet: Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar bulunan sahne eseri. Bazı bölümleri müziklidir ve daha çok halka hitap eder. Toplumsal ve siyasal eleştirileri gülünç bir tarzda anlatan bu oyunlarda renk, ışık, kıyafetler ve dans dikkat çekici bir şekilde kullanılır.

Pandomim: Yalnızca jest ve mimiklerle oynanan sözsüz tiyatro. Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi'nde dahil oldu.

Piyes: Gerçek ve ciddi konuları ele alan dram türüdür.​

Revü: Konu açısından sıkı bir bütünlüğü olmayan, kendi başlarına anlamları olan tablolardan kurulu, ezgi, monolog, skeç, dans ve nükteli konuşmalardan oluşan, bazen eğlendirici, bazen taşlayıcı bir gösteri biçimi. Tiyatro eserinden önce oynanan, müzikli ve danslı sahne gösterisi.

Skeç: İşlediği konuyu genişletmeden, en canlı çizgiler içinde veren, umumiyetle güncel olaylara ve aile sorunlarına değinen, bir nükte ile biten kısa güldürü.

TÜRK TİYATROSU 

Türk tiyatrosunu "Geleneksel Türk Tiyatrosu" ve "Modern Türk Tiyatrosu" başlıkları altında inceleyebiliriz:  

  1. Geleneksel Türk Tiyatrosu (Türk Halk Tiyatrosu) 

 Tanzimat Dönemi’ne kadar Türk edebiyatında tiyatro, Karagöz, Orta Oyunu, Meddah, Köy Seyirlik Oyunları ve Kukla gibi geleneksel anlatı türleriyle temsil edilmiştir.

 Osmanlı’da “tiyatro” yerine temaşa kelimesi kullanılmıştır.

 Bu türlerin kökeni, M.Ö. Orta Asya’da yaşayan Türklerin gerçekleştirdiği şaman törenlerine kadar uzanır.

 Amaç sadece güldürmek değil, güldürerek eğitmektir.

 Şive taklitleri, söz oyunları, şarkılar ve danslar bu oyunların ayrılmaz parçalarıdır.

 Genellikle yazılı bir metne bağlı kalmadan, doğaçlama (irticalen) olarak sahnelenirler.

 Oyuncuların ezberlemesi gereken sabit metinler yoktur; anlık yaratıcılık ön plandadır.

 Müzik, oyunun hem görsel hem işitsel yönünü destekler.

 Oyunların başında ve sonunda belirli kalıplaşmış sözler yer alır; asıl konu ise serbest gelişir.

 Tipik karakterlerle olumlu ve olumsuz yönler birlikte sunulur.

 Karakterler, temsil ettikleri toplum kesimlerinin genel özelliklerini yansıtan tiplerdir.

Örneğin:

 Her şeyi yanlış anlayan, cahil ama samimi Karagöz

 Yarı aydın, şehirli ve bilgili Hacivat

 Oyunlar, usta-çırak geleneği ile kuşaktan kuşağa aktarılır.

 Sahneleme oldukça sadedir:

 Dekor azdır,

 Kostümler sınırlıdır,

 Makyaj geri plandadır,

 Kullanılan malzeme ve semboller değişmez niteliktedir.

 

  1. Karagöz 

 

 Umumiyetle deve derisinden yapılmış ve tasvir adı verilen renkli figürlerin (insan,  hayvan, bitki, eşya vb.) hareket   ettirilerek arkasından   ışık verilmiş beyaz bir perde  üzerine yansıtılması temeline dayanan bir tür "gölge oyunu"dur.

• Perde arkasında tasvirleri oynatan ve seslendirmeleri yapan kişiye "hayalî, hayalbaz"  veya "karagözcü" denir.

 Yazılı bir metne bağlı kalmadan doğaçlama oynanır, sözlü ürünlerdir. Oyunun icra  edilmesi hem yönetmen hem   oyuncu görevini üstlenen   "hayalî"nin ustalığına  kalmıştır.

 Bugünkü anlamıyla sahnesi yoktur, onun yerine arkadan aydınlatılmış beyaz bir   perde vardır. Oyunun sahnelendiği bu   yere Karagöz   Perdesi veya Küşteri Meydanı   denir.

 Başoyuncuları birçok özelliği kendilerinde barındıran ve tip özelliği gösteren Hacivat   ile Karagöz'dür. Karagöz, öğrenim görmemiş fakat zeki ve şakacı bir halk tipini;   Hacivat ise biraz öğrenim görmüş, gösteriş meraklısı, yarı aydın bir kentli   tipini       temsil eder.

 Oyun, Hacivat'ın söylediklerini Karagöz'ün yanlış anlamasından kaynaklanan   çatışma  üzerine kuruludur.

 Oyunda müzikten de yararlanılır. Perde aydınlatılınca kamıştan yapılmış ve arı  vızıltısı gibi ses çıkaran nareke çalınarak "gösterme" adı   verilen tasvir kaldırılır,  Hayalbaz'ın yardımcısı "yardak" oyuna özgü bir usul ile tef çalar. (Yardak;  Karagözcünün isteği doğrultusunda, perde gazelleri, şarkılar, türküler okuyan, tef  çalan kişidir.)

 Hacivat'ın semâî söyleyerek perdeye girmesi de diğer müzik unsurlarındandır.

 Oyun, usta-çırak geleneği içinde varlığını sürdürmüştür.

 Karagöz ile Hacivat dışında, Osmanlıdaki çeşitli etnik ve zümreleri temsil eden kişiler de vardır: Arap, Acem, Arnavut, Kürt, Yahudi, Rum; Beberuhi, Köçek, Tuzsuz Deli Bekir, Tiryaki...

 Karagöz oyunu, saray çevresinde, ramazan gecelerinde, bayram ve sünnet gibi 16. yüzyıldan günümüze her kesimden ve yaştan izleyiciye hitap etmiştir.

Karagöz Oyununun Kişileri 

Karagöz:  

 Sanatı demircilik olan, öğrenim görmemiş, eğlenceli, neşeli, şakacı, açık sözlü,  hazırcevap, dışa dönük, hislerini hemen belli eden, saf, olduğu gibi görünen bir halk adamıdır.

 Cesurluğunun yanı sıra bazen de halk diliyle argo konuşur.

 Öğrenim görmüş kimselerin gösterişli dillerini anlamaz, anlayabildiklerini de   anlamamış görür.

 Özü sözü birdir, sürekli geçim sıkıntısı çeker, bu yüzden bazen istemediği işleri   yapmak zorunda kalır. Cesur ve ağzı   bozuktur. Karısıyla başı derttedir ve sürekli   onunla kavga eder.

 

Hacivat:

 

-Karagözün zıttıdır. Medrese eğitimi görmüş, sofu, Osmanlı kibarlığına sahip bir   çelebi, konuşması ve görgüsüyle bir   kent adamıdır.

-Herkesin huyuna ve mizacına göre konuşmayı bilir, herkesin yüzüne güler ama içten   pazarlıklıdır.

-Kavgaları yatıştırır, dargınların arasını bulur. Ölçülü ve ağırbaşlıdır.

-Öğrenim gördüğü için medrese diliyle konuşur ve bu yüzden Karagöz'le sık sık yanlış   anlaşılmalar yaşar.

-Her zaman kişisel çıkarlarını ön planda tutar, nabza göre şerbet verir.

-Her durumda, çalışmadan kazanç elde etmeyi başarır.

 

Çelebi: Genç, zengin ve mirasyedidir. Keyfine oldukça düşkündür. İstanbul ağzıyla konuşan nazik ve çıtkırıldım biridir.

 

Zenne: Karagöz oyunundaki bütün kadınların genel adıdır.  

 

Tuzsuz Deli Bekir: Bir elinde kama, diğer elinde şarapla sahneye gelen sarhoş bir kabadayıdır. Sahneye geldiğinde attığı narada annesi babası dahil yüz doksan dokuz kişiyi öldürdüğünü söyler. Olaylar karmaşık bir hale dönüştüğünde gelir ve sorunu çözerek oyunu sona erdirir.  

Altı Kulaç Beberuhi: Kısa boylu, ağzı bozuk, yılışık, dengesiz, aptal bir tiptir. Karagöz'le alay eder, onun boynuna biner, zennelerin kendisi için ölüp bittiğini söyler. Karagöz de sürekli onun boyuyla dalga geçer.  

​​

Matiz: Çingene dilinde sarhoş demektir. Sürekli sarhoş gezen belalı bir tiptir.  

Himmet: Sırtında baltası, kaba saba bir tiptir.

Diğer Tipler:  

Zeybek, Efe (Kabadayı)

Tiryaki (Laf ebesi, namlı bir ayyaş)

Acem (Zengin Tüccar)

Kürt (Hammal, Bekçi)

Yahudi (Bezirgân)

Rumelili (Pehlivan, arabacı)

Ermeni (Kuyumcu)

Arnavut (Bahçıvan, korucu, bazacı)

Frenk ve Rum (Doktor, terzi, tüccar, meyhaneci)

Laz (Kayıkçı, kalaycı)

Ak Arap (Dilenci, kahve dövücüsü)

Zenci Arap (Lala, köle)

Kastamonulu (Oduncu, bekçi)

Kayserili (Pastırmacı)

Bolulu (aşçı) 

 

Karagöz Oyununun Bölümleri 

Giriş (Mukaddime): Oyunun başlangıç bölümüdür. Seyirciyi oyuna hazırlamak için göstermelik adı verilen gemi, çiçek ağaç vb. süslerden yapılan görüntü perdeye verilir; kamıştan yapılmış nareke adı verilen düdüğün sesiyle bu görüntü kaldırılır. Daha sonra Hacivat, müzik eşliğine semai okuyarak perdeye gelir ve "Of, hay, Hak!" diyerek perde gazeline başlar. "Yar bana bir eğlence!" diyerek arkadaş ararken Karagöz perdeye gelir ve daha sonra kavgaya tutuşurlar.

Muhavere (Söyleşme): Karagöz ile Hacivat ardındaki karşılıklı konuşmaların, atışmaların yaşandığı bölümdür. Nükte ve cinaslara dayalı bu bölüm; Hacivat'ın sözlerini yanlış anlayan Karagöz'ün ona verdiği komik cevaplardan oluşur.

Fasıl (Oyun): Asıl oyunun başladığı bölümdür. Oyuna diğer tipler de katılır; bu tipler yöresel ağızla veya azınlık Türkçesiyle seyirciyi güldürmeye çalışır. Hacivat'ın da katılmasıyla konuşmalar devam eder ve düğümlenir. Daha sonra Tuzsuz Delibekir, Zeybek, Efe gibi kabadayı tiplerden biri gelerek düğümü çözer.

Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Hacivat'la Karagöz, kısa bir konuşmanın ardından kavga eder. Hacivat,

         

"Yıktın perdeyi eyledin virân    

Varayım sahibine haber vereyim hemân"

Sözleriyle perdeden ayrılır. Karagöz de: "Her ne kadar sürçülisan ettikse affola!" diyerek oyunu bitirir.  

 

Orta Oyunu

-Nerede ve ne zaman ortaya çıktığı belli değildir. En yaygın görüş Osmanlıda yeniçerilerin bir bölümünü oluşturan "Cemaat Ortaları"nda, askerlerin kendi aralarında eğlenmek için yaptıkları basit oyunlardan kaynaklandığıdır. Zaman içerisinde kışladan sivil hayata geçtiği söylenmektedir. Bu iddia tam olarak kanıtlanamamışsa da bilinen gerçek, bu oyunun Türkler tarafından en az beş yüz yıllık bir mazisinin olduğudur.

 

  1. Orta oyunu, adının geçtiği ilk belge 1834 tarihidir. Fakat daha eskiden "kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, zuhurî" gibi adlarla da anılmıştır.

  2. Etrafı seyircilerle çevrili bir alanda, belli bir konunun planına uyularak fakat herhangi yazılı metne bağlı kalınmadan, canlı oyuncularla oynanan doğaçlama (tuluat) bir oyundur.

  3. Oyunun dekoru yenidünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân adı verilen iki katlı bir kafesten (iskemle) oluşur. Yenidünya, ev; dükkân ise iş yeri olarak kullanılır.

  4. Oyunun oynandığı oval alana palanga veya meydan adı verilir.

  5. Oyundaki gülmece ögeleri; Karagöz oyunundaki gibi taklit, nükte, yanlış anlama ve anlamazlıktan gelmelere dayanır.

  6. Müzik ve dans (raks) unsurları.ön plandadır; Zurna, çifte-nârâ gibi nefesli ve vurmalı çalgılarla söylenen şarkı ve türkü "köçek"ler danslarıyla eşlik eder.

  7. Diğer geleneksel anlatılar gibi usta-çırak ilişkisi yoluyla varlığını sürdüren sözlü ürünlerdir.

  8. Bir olay çerçevesinde örülmüş, sohbet, taklit, nükte, müzik ve şarkıdan meydana gelir.

  9. Başoyuncuları Pişekâr ve Kavuklu'dur. Özellikleri yömüyle Kavuklu, gölge oyunundaki Karagöz'ün; Pişekâr da Hacivat'ın karşılığıdır.

  10. Pişekâr; okumuş, akıllı, iyiyi kötüden ayıran orta sınıf şehirliyi temsil eder. Kavuklu ise cahil, saf geçinen fakat kurnaz, zeki, neşeli bir halk tipidir.

  11. Erkekler tarafından canlandırılan kadın tipine zenne adı verilir. Ayrıca çeşitli meslek, yör ve uluslardan oluşan; taklit ve şiveleriyle oyuna renk katan Balama, Frenk, Arap, Acem, Kastamonulu, Kayserili, Bolulu, Kürt, Laz gibi tiplere yer verilir.

  12. Tiplerin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Çelebi (zengin, mirasyedi, çıtkırıldım), Sarhoş-Matiz (sarhoş, kaba kuvvet), Külhanbeyi (tulumbacı), Zeybek, Efe (zorba), Denyo (aptal şahıs), Cüce-Kambur (geri zekâlı bir tip), Balama-Frenk (rum, doktor), Yahudi (kuyumcu), Ermeni (müzisyen, başkalarını küçümseyen), Arnavut (celep, bahçıvan, cahil), Rumelili (muhacir, pehlivan, arabacı), Kayserili (bakkal, tüccar)...

  13. Belli bir konu taslağının oyuncuların tasarrufunda her seferinde yeniden işlenmesi yöntemi ile oynanır.

  14. Oyuncuların gerçek kişiler olması yönüyle, Türk halk tiyatrosu içinde modern tiyatroya en yakın olan oyundur.

  15. Kavuklu Hamdi ve Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyununun önemli ustalarındandır.

 

 

Orta Oyununun Meydanı Şöyledir: 

Sandık Odası: Oyuncuların giysilerinin bulunduğu bölümüdür ve genelde bir çadırdır. Oyuncular, burada giyinip kuşanıp oyuna hazırlanır.

Kapı: Oyuncuların meydana girip çıktıkları bölümdür.

Çalgıcı Yeri: Genelde zurna ve çifte-nârâ (bir çalgı aleti) kullananların bulunduğu bölüm.

Dükkân: 68 cm yüksekliğinde, iki kanatlı bir paravandır. Bu bölüm Kavuklu'nun iş yeridir.

Yenidünya: Çoğu zaman ev, bazen hamam olarak kullanılan, içinde iki-üç iskemle bulunan bölüm.

Meydan: Dekorların ortasında kalan bölümdür.

Mevki: Erkeklerin oyunu izlediği bölümdür.

Kafes: Kadınların oyunu izlediği bölümdür.

Orta Oyununun Bölümleri 

Giriş: Zurnacı "Pişekâr havası" çalar, Pişekâr, "Pastal / Pastav" adı verilen "şakşak"la meydana gelir, iki eliyle dört bir yanı selamladıktan sonra zurnacıyla (seyirciye oyun hakkımda bilgi verici) bir iki cümle konuşur. Sonra Kavuklu havasını çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası (Cüce / Kambur) oyun alanına gelir. Bazen önce Zenne takımı veya Çelebi gibi başka kişilerin gelip Pişekâr ile iş konuştukları da olur.

Muhavere (Söyleşme): Karagöz'deki Muhavere gibi oyunun en ustalık isteyen bölümüdür. Kavuklu ile Pişekâr arasında bir çene yarışıdır. Söyleşme bölümü iki kısımdan oluşur. Önce Karagöz muharevesine benzeyen, söyleşenlerin birbiryle tanıdık çıkması, birbirlerinin sözlerini ters anlaması gibi güldürücü bir söyleşme olur ki, buna "Arzbar" denir. Sonra da "Tekerleme" denen, Karagöz muharevelerinde de kimi kez rastlanan fakat orta oyununa özgü bir söyleşme gelir.

Fasıl: Tekerleme sona erip, bunun düş olduğu anlaşıldıktan sonra diğer oyuncuların da geldiği ve fasıl denilen asıl oyuna geçilir. Çoğu kez, Kavuklu iş aramaktadır, tekerleme sonunda Pişekâr bu işi ona bulur. Kavuklu, Pişekâr'ın ona bulduğu iş yapmak üzere dükkana gider. Dükkân dekorunda gelişen olaylar dizisine paralel olarak ikinci bir olaylar dizisi de zennelerin Pişekâr aracılığı ile kiraladıkları evde gelişir.

Bitiş: Fasıldan sonra çok kısa bir bitiş bölümü gelir. Pişekâr, "Sürçülisan" dolayısıyla seyirciden özür diler, gelecek oyunun adını ve yerini duyurur. Zurnacının çaldığı "Ey gaziler" havasıyla oyun sona erer.

MEDDAH 

 

-Kökeni hakkında kesin bilgi yoktur. Türklerin Müslüman olmadan, hanüz Anadolu'ya yerleşmeden önce de güçlü bir "hikâye anlatma kültürüne" sahip oldukları bilinen bir gerçektir. Meddahlığın da bu kültürden doğduğu ve zamanla   İslami unsurlarla da beslenerek özellikle 16. Yüzyılda Osmanlı'da kahvehane kültürünün oluşmaya başlamasıyla             şekillendiği söylenebilir.

-Methedici sözler söyleyen anlamına gelen meddah, canlandırma ve benzetme ögelerinden yararlanarak hikâye anlatan kişiye meddah denir.

-Anlattığı hikâyelerin kaynağı, destan, mesnevi halk hikâyesi gibi ürünlerdir. Ancak meddah bunlara tıpatıp bağlı   kalmadan anlattıklarına kendisi yön verip doğaçlama yoluyla dinleyicileri eğlendirmeye çalışır.

-Meddah için, tek adamlı tiyatro veya tek kişilik orta oyunu diyebiliriz.

-Anlattığı hikâyenin konusuyla ilişkili olarak çeşitli etnik gruplardan kişilerin, değişik yaştaki ve tipteki insanların,   hayvanların, makinelerin ve doğa olaylarının taklitlerini yapar.

-Meddahlık geleneği; hikâye anlatma yönüyle anlatmaya bağlı; taklit ve çeşitli gösterilerden yararlanması yönüyle   tiyatro ürünleri içinde değerlendirilebilir.

-Diğer geleneksel oyunlar gibi yazılı bir metne bağlı kalmadan doğaçlama oynanır.

-Sözlü gelenek yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşmıştır.

-Genellikle şehirlere yönelik bir sanattır; meddahlar gösterilerini daha çok kahvehane, saray ve konaklarda yapmış,   hikâyelerini buralarda anlatmıştır.

-Sahne, dekor, perde gibi tiyatro unsurları bu oyunda yoktur. Bu gösteride yalnızca meddahın elinde bir değnek ve   omuzunda büyükçe bir mendil vardır.

-Meddah, değneğini yere vurarak izleyicilerin dikkatini çeker ve "Hak dostum Hak, yanıldım bir çırak aldım yanıma eve   gelmez külhani dükkanda yatar, hâşa huzurdan çırağını sever. Eşek aldı pazardan, eşek göze geldi çatladı nazardan,   eşek çıktı mezardan eşeğin aşkından ormanda yatır, bizim çırak da hırtıyı pırtıyı toplamış külhanda yatır, zamanı   evailde..." diye başlayan kalıplaşmış tekerlemesini söyleyerek oyuna başlar.

-Değneği; yerine göre tüfek, süpürge, at vs. yerine aksesuar olarak kullanır.

-Mendille çeşitli etnik grupların ve çeşitli meslekten kişilerin giyimlerini, başlıklarını taklit eder, mesela zenne taklidi   sırasında mendil başörtüsü olur, mendilin bir işlevi de değişik sesler çıkarmada yardımcı olmasıdır.

-Meddah, öyküden çıkarılacak dersi vurguladıktan sonra "Bu kısadır bir mecmua kenarına kaydolunmuş, biz de gördük   söyledik. Sâkiye sohbet kalmazmış bâki. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola, inşallah gelecek sefere daha güzel bir   hikâye söyleriz" diye sözü bağlar, öykünün sorumluluğunu kaynağına bırakıp özür diler gelecek öykünün adını,   anlatılacağı yeri ve zamanını belirten meddah gösteriye son verir.

-La'lin Kaba, Sururî, Kör Hasan, Borazan Tevfik, Tıflî, Şair Ahmedî gibi isimler Osmanlı Dönemi'nin ünlü meddahlarıdır.

-Tek kişilik gösteri olması yönüyle günümüzdeki "stand up"larla benzerlik gösterir. Ancak stan-up etkinliğini   gerçekleştiren şovmenler; "dekor, sahne, aksesuar, teknolojik imkânlar" yönünden meddahlara göre daha geniş           imkânlara sahiptir.

 

Meddah Oyununun Bölümleri 

1-Bölüm 

Bu bölümde meddah, yüksekçe bir yere çıkarak ellerini birbirine vurur ve "Hak dostum Hak!" diye seslenir. Kısa bir beyitten sonra döşeme bölümüne geçer ve burada divan okuyup tekerlemeler söyler.

2-Bölüm

 

Uyaklı ve mensur biçimde kişilerin tanıtıldığı ve durumların sergilendiği geçiş bölümüdür.  

3-Bölüm 

Secili cümleler ve taklitlerle örülü hikâyelerin anlatıldığı asıl bölümdür.  

4-Bölüm 

Dinleyenlere kıssadan hissenin verildiği ve meddahın "Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola!" diyerek oyunu sonlandırdığı bölümdür.

 

KÖY SEYİRLİK OYUNLARI 

 

-Türk halkının binlerce yıldır düğünlerde, bayramlarda, uzun kış gecelerinde ya da yılın belirli günlerinde, halkın   genellikle bolluk, bereket, sağlık ve yeni yılı karaşılamak amacıyla oynadığı törensel içerikli oyunlardır. Zamanla köy   hayatı içinde erimiş ve köy yaşamından unsurlarla beslenerek bugünkü biçimini almıştır. "Köylü tiyatrosu, köy orta   oyunu, köy temsilleri" adıyla da bilinir.

-Çeşitli inanış ve mitlerin kaynaklık ettiği bu oyunlar, eski Anadolu uygarlıklarının, Anadolu toprakları üzerinde yaşayan   halkımızın Orta Asya'dan getirdiği kültürel ögelerle birleşen bit kültürel sentezin izlerini taşır.

-Oyunun özel bir sahnesi ya da yeri yoktur. Köy meydanı, köy kahvesi veya kışın köy odalarında sergilenebilir.

-Profesyonel oyuncuları da yoktur. Taklit ve oyun yeteneği olan her yaştan köylü bu oyunda yer alabilir. Çoğu kez   hayvan girmiş aktörler rol alır.

-Köy yaşamından seçilmiş kostüm ve makyajın yanında basit bir de dans ve müzik ögelerine yer verilir.

-Sözlü geleneğe bağlıdır ve anonim bir özellik taşır.

-Diğer geleneksel oyunlara göre oldukça amatördür ve doğaçlama oynanır.

 Sanat kaygısından çok toplumsal ve dinsel açıdan bir görev üstlenir.

 

Günümüzde az da olsa Anadolu'nun bazı yerlerinde oynanan bu oyunlar şöyledir:  

  1. Günlik yaşamı taklit eden (kalaycı, berber, çift sürme vs.)

  2. Hayvanları taklit eden (deve, ayı, tilki, kartal vs.)

  3. Mevsim değişiklikleri, yıl değişimleri amacıyla oynanan (köse gelin)

  4. Bolluk ve berekete dönük oynanan (sayma gezme vs.)

 

Kukla  

 

-Karagözden daha eski olan kuklanın; Anadolu'ya Orta Asya'dan geldiği tahmin edilmektedir.

-Türk boylarında korkolçak veya kavurçak gibi isimlerle anılır. Anadolu'nun bazı yerlerinde benek oyunu olarak da bilinir.

-İçine ip geçirilen kuklaların hareket ettirilmesiyle veya yapılan büyük kuklaların içine insan girmesi suretiyle oynanır.

-Belli bir metne bağlı kalınmadan doğaçlama sergilenir.

-Oyunun iki başoyuncusu vardır: İbiş ve İhtiyar.

-Oyunda karşılıklı konuşma ve taklitlere yer verilir.

-Yaygınlığını yitirmekle beraber günümüzde televizyonlarda, çocuk programlarında veya ramazan aylarında çocuklara   yönelik düzenlenen eğlencelerde oynanmaktadır.

 

MODERN TÜRK TİYATROSU 

 

-Türk seyircisi h 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Karagöz, orta oyunu, meddah gibi seyirlik oyunlarla eğlenirken   Tanzimat'la birlikte Batı tiyatrosuna benzer oyunları izlemeye başladı.

-1859 yılında Şinasi'nin yazdığı "Şair Evlenmesi" isimli tek perdelik komedi, Batı tiyatrosu özelliklerini taşıyan ilk Türk   tiyatrosudur. Bu eser, 1860 tarihli "Tercüman-ı Ahval" gazetesinin ikinci-beşinci sayılarında bölüm bölüm yayımlandı.  

-Tanzimat'ın birinci döneminde özellikle Namık Kemal, sahnelenmek üzere yazdığı oyunlarla büyük dikkat çeker. Başta   Namık Kemal olmak üzere, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan gibi sanatçılar dram,     komedi türlerinde oyunlar kaleme aldılar. Oyunlarda; gelenek, görenek, aile, vatan gibi konuları işlendi. Komedilerde       klasisizm; dramlarda ise romantizm akımı etkili oldu.

-Servetifünun Dönemi'nde tiyatro bir önceki dönem kadar olmasa da gelişmeye devam etti. Bu dönemde; Mehmet           Rauf, Hüseyin Suat Yalçın, Cenap Şahabettin gibi sanatçılar yazdıkları oyunlarla modern tiyatromuza katkıda                     bulundular.

-Fecriati'de fazla ilgi görmeyen tiyatro Milli Edebiyat Dönemi'nde yeniden canlandı fakat asıl önemli eserler Cumhuriyet   Dönemi'nde verildi.

 

Modern Türk Tiyatrosunun İlkleri  

Şair Evlenmesi → Batılı anlamda ilk Türk tiyatrosu → Şinasi

Vatan yahut Silistre → Sahnelenen ilk tiyatro → Namık Kemal

Zavallı Çocuk → Dram türünde yazılan ilk tiyatro → Abdilhak Hamit Tarhan

Nesteren → Heceyle yazılan ilk tiyatro → Abdülhak Hamit Tarhan

Eşber → Aruzla yazılan ilk tiyatro → Abdllhak Hamit Tarhan

Keşanlı Ali Destanı → İlk epik tiyatro → Haldun Taner

Canlı Maymun Lokantası → İlk absürt tiyatro → Güngör Dilmen

Ahmet Vefik Paşa'nın Birçok Eseri → İlk tiyatro çevirileri / uyarlamaları (Moliere'den)

Geleneksel Türk Tiyatrosu vs. Modern Türk Tiyatrosu 

Yazılı bir metin yoktur, doğaçlamadır. (GTT)

Yazılı bir metne (senaryoya) bağlıdır ve ona göre oynanır. (MTT)

Teknolojik imkânlar yoktur. (GTT)

Teknolojik imkânlardan yararlanılır. (MTT)

Provasızdır, ön hazırlık yoktur. (GTT)

Sahnelenmeden önce birkaç kez provası yapılır. (MTT)

Amatör ruhlu bir yapısı vardır. (GTT)

Profesyonel bir yapıya sahiptir. (MTT)

Kişiler, genellikle "tip"tir. (GTT)

Çeşitli karakter ve tipler vardır. (MTT)

Şive taklitleri, yanlış anlamalara dayalı bir dil ve üslup vardır. (GTT)

İşlenen konuya uygun şekillenen bir lisan kullanılır. (MTT)

Daha çok halk çevresinde ortaya çıkmıştır. (GTT)

Genellile şehirli, aydın çevrede ortaya çıkmıştır. (MTT)

bottom of page