TİYATRO
Batı Tiyatrosu
-Trajedi
-Komedi
-Dram
Çağdaş Tiyatro
-Epik Tiyatro
-Absürt Tiyatro
Türk Tiyatrosu
Geleneksel Türk Tiyatrosu
>Karagöz
>Orta Oyunu
>Meddah
>Köy Seyirlik Oyunları
>Kukla
Modern Tiyatro
-Tiyatronun ilk olarak m.ö. 6.y.y.da Eski Yunan toplumunda temeli atıldı.
-Bereket tanrısı Diyonizos'u kutsamak için yapılan dinsel törenler, bu törenlerdeki taklitler, karşılıklı konuşmalar (yani) diyaloglar zamanla değişip gelişerek "tiyatro" sanatını ortaya çıkardı.
-Dinsel törenlerdeki ilk diyaloglarda Diyonizos'un acıklı hayatı anlatıldı. Böylece trajedi ortaya çıktı.
-Daha sonra Sicilya köylüleri bu törenlerde gülüp eğlenmeye, bağırıp çağırmaya ve hayatın gülünç yanlarını yansıtmaya başlayınca "Komedi" türü görülmeye başladı.
-Yunan'dan Latin edebiyatına geçen tiyatro asıl gelişimi Rönesans'dan sonra 17. Yüzyılda gösterdi.
-Bu dönemde hayatın bir kesiti acıklı ve gülünç yanlarıyla, karşılıklı konuşmalar hâlinde ve seyirciler önünde gösterilmeye başladı. Böylece dram türü ortaya çıktı.
Trajedi (Tragedya)
-İzleyicide acıma, korku, endişe, heyecan gibi duygular uyandırarak ruhu tutkulardan arındırma amacı güden tiyatrodur.
-İnsanların sevgi ve acıma duygularını güçlendirerek onları kötülüklerden uzak tutmayı amaçlar.
-Eski Yunan'da bereket tanrısı "Dionysos" adına yapılan dinî törenlerden doğmuştur.
-17. Yüzyılda Corneille ve Racine tarafından kesin kurallara bağlandı.
-Manzum olarak yazılır.
-Konusunu tarih ve mitolojiden alır.
-Kişiler; yüksek tabakadan (yani) "kral, kraliçe, prens, soylular vs." ve doğaüstü varlıklardan (yani) "Yunan tanrıları, tanrıçalar, yarı tanrılar vb." seçilir.
-Dil, seçkinlerin kullandığı edebi bir dildir, kaba sözlere yer verilmez, üslup yüceliğine yer verilir.
-Vurma, öldürme, yaralama gibi çirkin ve acı veren olaylar sahnede gösterilmez; sahne gerisinden seyirciye haber ile ya da koro ile bildirilir.
-Eser, ara verilmeden oynanır, perde yoktur.
-Beş bölümden oluşur; bunlar diyalog ve koro bölümleridir. Oyunun dramatik kısımları diyalog, lirik kısımları ise koro bölümlerini oluşturur.
-Yunan trajedisinde epizot adı verilen bu bölümlerden birinin bitip diğerinin başladığı koronun söylediği şarkılarla anlaşılır.
-Koro, önemli bir yere sahiptir. Kötülükleri yerip iyilikleri öven koro kentin ihtiyarları ve kadınlarından oluşur.
-Olaylara karışmaz, öğütler verir ve yol gösterir.
-Üç birlik kuralı denen zaman, yer ve olay birliğine uyularak yazılır. (Üç birlik kuralı; konunun 24 saatlik zaman diliminde, tek bir yerde ve tek bir olay çevresinde geçmesidir.)
-Erdem ve ahlaka büyük önem verildiğinden olay, mutlu ve güzel bir yaşamdan mutsuz ve felakete doğru bir düşüşle sonuçlanır.
-Bundaki amaç seyirciye ahlak ve erdem dersi vermektir.
-İlk trajedi örenkleri m.ö. 6. y.y.da Eski Yunan edebiyatında kaleme alındı.
-Bu türün en önemli temsilcileri Eski Yunan'da Aiskhylos, Sophokles, Euripides; 17. y.y. klasik Fransa edebiyatında ise Racine ve Corneille'dir.
-Shakespeare'nin Hamlet, Romeo ve Juliet, Kral Lear, Othello gibi oyunlarında da trajedi türünün özellikleri vardır.
-Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi yazarlarından Abdülhak Hamit Tarhan'ın bazı oyunlarında Shakespeare'in etkisinde kaldığı görülse de trajedinin bizim edebiyatımızda pek ilgi görmediğini söyleyebiliriz.
Komedi (Komedya)
-Klasik trajediye tepki olarak Eski Yunan'da doğdu.
-İnsanların ve toplum yaşamının gülünç ve aksak yönlerini işleyen tiyatrodur.
-Amaç, toplumsal çelişkilerin gülünç yanlarını vurgulayıp seyirciyi güldürürken düşündürmek ve ona doğru yolu göstermektir.
-Konular, toplum yaşamından ve günlük olaylardan seçilir. Kişiler, her an karşılaşabileceğimiz halktan kimselerdir.
-Günlük konuşma dili kullanılır. Kaba saba bayağı sözler ve davranışlara yer verilir.
-Vurma, yaralama, öldürme gibi çirkin ve nahoş olaylar sahnede gösterilebilir.
-Birbiri ardınca kesintisiz giden diyaloglardan oluşur.
-Trajedide olduğu gibi beş bölümden meydana gelir, eser ara verilmeden oynanır ve perde yoktur.
-Trajedide olduğu gibi üç birlik kuralına uyulur. Trajedide olduğu gibi manzum olarak yazılır.
-Ancak 17. y.y.dan sonra nesirle yazılan örnekleri de vardır.
-Bu türün en önemli temsilcileri eski Yunan'da Aristophanes, Menandros; Latin edebiyatında Plautus, klasik Fransız edebiyatında Moliere; Rus edebiyatında Gogol; İngiliz edebiyatında Benjamin Jonson'dur.
Komedi 3 Bölümde İncelenir:
-
Karakter Komedisi
-
Töre Komdisi
-
Entrika Komedisi (Vodvil)
Karakter Komedisi
İnsan karakterinin gülünç ve aksak yönlerini gösteren komedidir.
İnsanların çok bayağı ve kaba durumlarını işleyene "grotesk" adı verilir. En ünlüleri şunlardır:
→ Moliere: Cimri
→ Shakespeare: Venedik Taciri
Töre Komedisi
Toplumun, törelerin gülünç ve aksayan yönlerini işleyen komedi türüdür. En ünlüleri:
→ Aristophanes: Eşek Arıları
→ Moliere: Gülünç Kibar
→ Gogol: Müfettiş
→ Şinasi: Şair Evlenmesi
Entrika Komedisi
Olayların seyircide merak uyandıracak şekilde ilginç ve şaşırtıcı rastlantılar içerisinde geliştiği komedidir. Amaç sadece güldürmektir.
Moliere: "Scapin'in Dolapları, Zoraki Tabip"
Shakespeare: "Yanlışlıklar Komedyası"
Dram
-Konu tarihten veyahut gündelik yaşamdan alınabilir.
-Acıklı ve güldürücü olaylar bir arada verilebilir.
-Kişiler toplumun her tabakasından seçilebilir.
-Üslupta soyluluk aranmaz; dil, kişinin sınıfına göre şekillenir.
-Hem nazım hem de nesirle yazılabilir.
-Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
-Perde sayısı sınırlı değil, yazarın isteğine bağlıdır.
-Vurma, yaralama, öldürme vb. nahoş olaylar sahnede gösterilebilir.
Victor Hugo, "Cromwell" (1827) adlı oyununun ön sözünde bu türün özelliklerini ortaya koydu. Bu türün en önemli temsilcileri Fransız edebiyatından Victor Hugo, İngiliz edebiyatından Shakespeare, Alman edebiyatından Goethe ve Schiller'dir.
Türk edebiyatında Namık Kemal'in "Zavallı Çocuk" isimli oyunu ilk dram örneği sayılabilir. Ayrıca yazarın Akif Bey, Vatan yahut Silistre isimli tiyatroları da örenklerindendir.
Çağdaş (Modern) Tiyatro
-Kültürel değişimler ve teknolojik gelişimler; günümüz tiyatrosuna yeni temalar ve değişik anlayışlar getirdi.
-Tiyatronun gelenek ve kurallarını etkiledi bu durum.
-Yaşamı olduğu gibi göstermekten ziyade görünmeyen yanını yansıtmaya, geleneklere karşı çıkmaya, kuralları hiçe saymaya, açık ve yalınlıktan kaçınmaya önem verildi.
>Epik Tiyatro
-İzleyiciye, sahnede gördüklerinin gerçek değil bir oyundan ibaret olduğu bizzat oyuncular tarafından hatırlatıldığı, izleyicilerin kendilerini oyuna kaptırmasına izin verilmediği bunu sağlamak için de araya tekerlemeler, şarkılar ve oyunu birden kesen açıklamaların konduğu bir tiyatro türüdür.
-İzleyicilerin oyunu soğuk kanlılıkla ve eleştirel bir gözle izlemesini amaçlar.
-İzleyicileri olayların dışında tam bir gözlemci olarak tutan bir tür.
-Geleneksel tiyatro ve onun yöntemlerine karşı çıkar, dekor ve kostüme önem vermez.
-Doğayı, durumları, kişileri olduğu gibi yansıtmak yerine onları yorumlar.
-1950'li yıllarda yaygınlaşan türün en önemli sanatçısı Alman yazar Berthold Brecht'tir.
-Edebiyatımızda Haldun Taner'in "Keşanlı Aki Destanı" ilk epik tiyatro örneğidir.
>Absürt Tiyatro
-Tiyatro ile ilgili bütün kalıplara, var olan tiyatro anlayış ve kurallarına karşı çıkar.
-Anlamak ve canlandırmaktan çok hareket, ses düzeni önemli tutulur.
-Her şeyi bir düzen içinde vermeye, belli bir sıralama ile canlandırmaya gerek yoktur.
-Olayların arasında bağ kurmak gereksizdir. Birbiriyle ilgisi olmayan ses, söz ve eylemlerin çarpıcı şekilde verilmesi yeterlidir.
-Ele alınan olay, olgu ya da kişi ne olursa olsun "alay" konusudur. Sahne, perde düzeni, giriş-çıkışlar; serim, düğüm, çözüm bölümleri umursanmaz.
-Eser bilmeceler, semboller ve saçma denilecek tasarılarla doludur. Önemli olan, bir sevinç veya kaygının sebeplerini belirtmek değil, sadece o sevinç ve tasanın biçimini, oluşunu göstermektir.
Diğer Tiyatro Türleri
Bale: Müzik ve danstan oluşan, sözsüz tiyatrodur.
Fars: Komedinin sanat yönü zayıf, kaba şakaların, küfürlerin yer aldığı, basit, hareketli komedi.
Feeri: Masallardaki olağanüstülükler üzerine kurulu tiyatro oyunu. Kahramanları periler vs. dir. Metafizik ögeler barındırır.
Kabare: Daha çok güncel konuları (siyasi, sosyal, kültürel vs.) iğneleyici bir lisanla işleyen; toplum eleştirisi yapan şarkı, parodi, skeç, söylev, sözsüz oyun, şiir ve karikatürden vs. kurulu gösteri ve oyunların sahnelendiği; oyuncular ile izleyicinin "içli dışlı" olduğu, yazar ve izleyicinin katılabileceği bir küçük tiyatro türü.
Melodram: 19. Y.y.ın sonlarında dramın yozlaşmasıyla ortaya çıkan, gerilimi yüksek, acı, üzüntü veren olayların müzik eşliğinde sahnelenmesiyle ortaya çıkan oyun türü.
Opera: Sözlerin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri. Bazı operalarda bale sahnesine de yer verilir.
Operet: Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar bulunan sahne eseri. Bazı bölümleri müziklidir ve daha çok halka hitap eder. Toplumsal ve siyasal eleştirileri gülünç bir tarzda anlatan bu oyunlarda renk, ışık, kıyafetler ve dans dikkat çekici bir şekilde kullanılır.
Pandomim: Yalnızca jest ve mimiklerle oynanan sözsüz tiyatro. Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi'nde dahil oldu.
Piyes: Gerçek ve ciddi konuları ele alan dram türüdür.
Revü: Konu açısından sıkı bir bütünlüğü olmayan, kendi başlarına anlamları olan tablolardan kurulu, ezgi, monolog, skeç, dans ve nükteli konuşmalardan oluşan, bazen eğlendirici, bazen taşlayıcı bir gösteri biçimi. Tiyatro eserinden önce oynanan, müzikli ve danslı sahne gösterisi.
Skeç: İşlediği konuyu genişletmeden, en canlı çizgiler içinde veren, umumiyetle güncel olaylara ve aile sorunlarına değinen, bir nükte ile biten kısa güldürü.
TÜRK TİYATROSU
Türk tiyatrosunu "Geleneksel Türk Tiyatrosu" ve "Modern Türk Tiyatrosu" başlıkları altında inceleyebiliriz:
-
Geleneksel Türk Tiyatrosu (Türk Halk Tiyatrosu)
-Edebiyatımızda tiyatro Tanzimat Dönemi'ne kadar, "Karagöz, Orta Oyunu, Meddah, Köy Seyirlik Oyunları ve Kukla" ismi verilen geleneksel anlatılarla sağlandı.
-Osmanlıda tiyatro yerine "temaşa" sözcüğü kullanıldı.
-Temeli İ. Ö.de Orta Asya'da yaşayan Türklerin ortaya koyduğu şaman törenlerine dayanır.
-Öğreticilik yönü de olmakla birlikte güldürürken eğitme yönü ağır basar.
-Şive taklitleri, söz oyunları, şarkı ve dans, bu oyunların vazgeçilmez unsurlarıdır.
-Genel olarak yazılı bir metne bağlı kalmadan oynanan sözlü ürünlerdir.
-Oyuncular, oyunu doğaçlama (irticalen) ortaya koyarlar. Önceden hazırlanmış, yazıya geçirilmiş belli metinleri yoktur.
-Müziğe de yer verdiği için hem göz hem kulağa hitap eder.
-Oyunun başında ve sonunda klişeleşmiş ifadeler vardır, asıl konu ise serbesttir.
-Olumlu ve olumsuz tipler (iyi-kötü, bilgili-cahil vb.) bir arada verilir.
-Şahıs, olaylar tipik ve sembolik yönleriyle sunulur. Şahıslar, kendileri gibi olanların tüm özelliklerini taşıyan tip özelliğindedir.
-Her şeyi yanlış anlayan, saf, okumamış Karagöz tipi; yarı aydın ve şehirliyi temsil eden Hacivat tipi gibi...
-Oyunlar, sonraki kuşaklara usta-çırak geleneği ile aktarılır.
-Oyunlarda basit bir sahne vardır: dekor çok azdır, oyuncuların belli bir kostümü vardır, makyaj ikinci plandadır. Dekor ve tiplerin kullandıkları malzemeler genellikle değişmez.
-
Karagöz
-Umumiyetle deve derisinden yapılmış ve tasvir adı verilen renkli figürlerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb.) hareket ettirilerek arkasından ışık verilmiş beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanan bir tür "gölge oyunu"dur.
-Perde arkasında tasvirleri oynatan ve seslendirmeleri yapan kişiye "hayalî, hayalbaz" veya "karagözcü" denir.
-Yazılı bir metne bağlı kalmadan doğaçlama oynanır, sözlü ürünlerdir. Oyunun icra edilmesi hem yönetmen hem oyuncu görevini üstlenen "hayalî"nin ustalığına kalmıştır.
-Bugünkü anlamıyla sahnesi yoktur, onun yerine arkadan aydınlatılmış beyaz bir perde vardır. Oyunun sahnelendiği bu yere Karagöz Perdesi veya Küşteri Meydanı denir.
-Başoyuncuları birçok özelliği kendilerinde barındıran ve tip özelliği gösteren Hacivat ile Karagöz'dür. Karagöz, öğrenim görmemiş fakat zeki ve şakacı bir halk tipini; Hacivat ise biraz öğrenim görmüş, gösteriş meraklısı, yarı aydın bir kentli tipini temsil eder.
-Oyun, Hacivat'ın söylediklerini Karagöz'ün yanlış anlamasından kaynaklanan çatışma üzerine kuruludur.
-Oyunda müzikten de yararlanılır. Perde aydınlatılınca kamıştan yapılmış ve arı vızıltısı gibi ses çıkaran nareke çalınarak "gösterme" adı verilen tasvir kaldırılır, Hayalbaz'ın yardımcısı "yardak" oyuna özgü bir usul ile tef çalar. (Yardak; Karagözcünün isteği doğrultusunda, perde gazelleri, şarkılar, türküler okuyan, tef çalan kişidir.)
-Hacivat'ın semâî söyleyerek perdeye girmesi de diğer müzik unsurlarındandır.
-Oyun, usta-çırak geleneği içinde varlığını sürdürmüştür.
-Maragöz ile Hacivat dışında, Osmanldaki çeşitli etnik ve zümreleri temsil eden kişiler de vardır: Arap, Acem, Arnavut, Kürt, Yahudi, Rum; Beberuhi, Köçek, Tuzsuz Deli Bekir, Tiryaki...
-Karagöz oyunu, saray çevresinde, ramazan gecelerinde, bayram ve sünnet gibi eğlencelerde 16. yüzyıldan günümüze her kesimden ve yaştan izleyiciye hitap etmiştir.
Karagöz Oyununun Kişileri
Karagöz:
-Sanatı demircilik olan, öğrenim görmemiş, eğlenceli, neşeli, şakacı, açık sözlü, hazırcevap, dışa dönük, hislerini hemen belli eden, saf, olduğu gibi görünen bir halk adamıdır.
-Cesurluğunun yanı sıra bazen de halk diliyle argo konuşur.
-Öğrenim görmüş kimselerin gösterişli dillerini anlamaz, anlayabildiklerini de anlamamış görür.
-Özü sözü birdir, sürekli geçim sıkıntısı çeker, bu yüzden bazen istemediği işleri yapmak zorunda kalır. Cesur ve ağzı bozuktur. Karısıyla başı derttedir ve sürekli onunla kavga eder.
Hacivat:
-Karagözün zıttıdır. Medrese eğitimi görmüş, sofu, Osmanlı kibarlığına sahip bir çelebi, konuşması ve görgüsüyle bir kent adamıdır.
-Herkesin huyuna ve mizacına göre konuşmayı bilir, herkesin yüzüne güler ama içten pazarlıklıdır.
-Kavgaları yatıştırır, dargınların arasını bulur. Ölçülü ve ağırbaşlıdır.
-Öğrenim gördüğü için medrese diliyle konuşur ve bu yüzden Karagöz'le sık sık yanlış anlaşılmalar yaşar.
-Her zaman kişisel çıkarlarını ön planda tutar, nabza göre şerbet verir.
-Her durumda, çalışmadan kazanç elde etmeyi başarır.
Çelebi: Genç, zengin ve mirasyedidir. Keyfine oldukça düşkündür. İstanbul ağzıyla konuşan nazik ve çıtkırıldım biridir.
Zenne: Karagöz oyunundaki bütün kadınların genel adıdır.
Tuzsuz Deli Bekir: Bir elinde kama, diğer elinde şarapla sahneye gelen sarhoş bir kabadayıdır. Sahneye geldiğinde attığı narada annesi babası dahil yüz doksan dokuz kişiyi öldürdüğünü söyler. Olaylar karmaşık bir hale dönüştüğünde gelir ve sorunu çözerek oyunu sona erdirir.
Altı Kulaç Beberuhi: Kısa boylu, ağzı bozuk, yılışık, dengesiz, aptal bir tiptir. Karagöz'le alay eder, onun boynuna biner, zennelerin kendisi için ölüp bittiğini söyler. Karagöz de sürekli onun boyuyla dalga geçer.
Matiz: Çingene dilinde sarhoş demektir. Sürekli sarhoş gezen belalı bir tiptir.
Himmet: Sırtında baltası, kaba saba bir tiptir.
Diğer Tipler:
Zeybek, Efe (Kabadayı)
Tiryaki (Laf ebesi, namlı bir ayyaş)
Acem (Zengin Tüccar)
Kürt (Hammal, Bekçi)
Yahudi (Bezirgân)
Rumelili (Pehlivan, arabacı)
Ermeni (Kuyumcu)
Arnavut (Bahçıvan, korucu, bazacı)
Frenk ve Rum (Doktor, terzi, tüccar, meyhaneci)
Laz (Kayıkçı, kalaycı)
Ak Arap (Dilenci, kahve dövücüsü)
Zenci Arap (Lala, köle)
Kastamonulu (Oduncu, bekçi)
Kayserili (Pastırmacı)
Bolulu (aşçı)
Karagöz Oyununun Bölümleri
Giriş (Mukaddime): Oyunun başlangıç bölümüdür. Seyirciyi oyuna hazırlamak için göstermelik adı verilen gemi, çiçek ağaç vb. süslerden yapılan görüntü perdeye verilir; kamıştan yapılmış nareke adı verilen düdüğün sesiyle bu görüntü kaldırılır. Daha sonra Hacivat, müzik eşliğine semai okuyarak perdeye gelir ve "Of, hay, Hak!" diyerek perde gazeline başlar. "Yar bana bir eğlence!" diyerek arkadaş ararken Karagöz perdeye gelir ve daha sonra kavgaya tutuşurlar.
Muhavere (Söyleşme): Karagöz ile Hacivat ardındaki karşılıklı konuşmaların, atışmaların yaşandığı bölümdür. Nükte ve cinaslara dayalı bu bölüm; Hacivat'ın sözlerini yanlış anlayan Karagöz'ün ona verdiği komik cevaplardan oluşur.
Fasıl (Oyun): Asıl oyunun başladığı bölümdür. Oyuna diğer tipler de katılır; bu tipler yöresel ağızla veya azınlık Türkçesiyle seyirciyi güldürmeye çalışır. Hacivat'ın da katılmasıyla konuşmalar devam eder ve düğümlenir. Daha sonra Tuzsuz Delibekir, Zeybek, Efe gibi kabadayı tiplerden biri gelerek düğümü çözer.
Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Hacivat'la Karagöz, kısa bir konuşmanın ardından kavga eder. Hacivat,
"Yıktın perdeyi eyledin virân
Varayım sahibine haber vereyim hemân"
Sözleriyle perdeden ayrılır. Karagöz de: "Her ne kadar sürçülisan ettikse affola!" diyerek oyunu bitirir.
Orta Oyunu
-Nerede ve ne zaman ortaya çıktığı belli değildir. En yaygın görüş Osmanlıda yeniçerilerin bir bölümünü oluşturan "Cemaat Ortaları"nda, askerlerin kendi aralarında eğlenmek için yaptıkları basit oyunlardan kaynaklandığıdır. Zaman içerisinde kışladan sivil hayata geçtiği söylenmektedir. Bu iddia tam olarak kanıtlanamamışsa da bilinen gerçek, bu oyunun Türkler tarafından en az beş yüz yıllık bir mazisinin olduğudur.
-
Orta oyunu, adının geçtiği ilk belge 1834 tarihidir. Fakat daha eskiden "kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, zuhurî" gibi adlarla da anılmıştır.
-
Etrafı seyircilerle çevrili bir alanda, belli bir konunun planına uyularak fakat herhangi yazılı metne bağlı kalınmadan, canlı oyuncularla oynanan doğaçlama (tuluat) bir oyundur.
-
Oyunun dekoru yenidünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân adı verilen iki katlı bir kafesten (iskemle) oluşur. Yenidünya, ev; dükkân ise iş yeri olarak kullanılır.
-
Oyunun oynandığı oval alana palanga veya meydan adı verilir.
-
Oyundaki gülmece ögeleri; Karagöz oyunundaki gibi taklit, nükte, yanlış anlama ve anlamazlıktan gelmelere dayanır.
-
Müzik ve dans (raks) unsurları.ön plandadır; Zurna, çifte-nârâ gibi nefesli ve vurmalı çalgılarla söylenen şarkı ve türkü "köçek"ler danslarıyla eşlik eder.
-
Diğer geleneksel anlatılar gibi usta-çırak ilişkisi yoluyla varlığını sürdüren sözlü ürünlerdir.
-
Bir olay çerçevesinde örülmüş, sohbet, taklit, nükte, müzik ve şarkıdan meydana gelir.
-
Başoyuncuları Pişekâr ve Kavuklu'dur. Özellikleri yömüyle Kavuklu, gölge oyunundaki Karagöz'ün; Pişekâr da Hacivat'ın karşılığıdır.
-
Pişekâr; okumuş, akıllı, iyiyi kötüden ayıran orta sınıf şehirliyi temsil eder. Kavuklu ise cahil, saf geçinen fakat kurnaz, zeki, neşeli bir halk tipidir.
-
Erkekler tarafından canlandırılan kadın tipine zenne adı verilir. Ayrıca çeşitli meslek, yör ve uluslardan oluşan; taklit ve şiveleriyle oyuna renk katan Balama, Frenk, Arap, Acem, Kastamonulu, Kayserili, Bolulu, Kürt, Laz gibi tiplere yer verilir.
-
Tiplerin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Çelebi (zengin, mirasyedi, çıtkırıldım), Sarhoş-Matiz (sarhoş, kaba kuvvet), Külhanbeyi (tulumbacı), Zeybek, Efe (zorba), Denyo (aptal şahıs), Cüce-Kambur (geri zekâlı bir tip), Balama-Frenk (rum, doktor), Yahudi (kuyumcu), Ermeni (müzisyen, başkalarını küçümseyen), Arnavut (celep, bahçıvan, cahil), Rumelili (muhacir, pehlivan, arabacı), Kayserili (bakkal, tüccar)...
-
Belli bir konu taslağının oyuncuların tasarrufunda her seferinde yeniden işlenmesi yöntemi ile oynanır.
-
Oyuncuların gerçek kişiler olması yönüyle, Türk halk tiyatrosu içinde modern tiyatroya en yakın olan oyundur.
-
Kavuklu Hamdi ve Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyununun önemli ustalarındandır.
Orta Oyununun Meydanı Şöyledir:
Sandık Odası: Oyuncuların giysilerinin bulunduğu bölümüdür ve genelde bir çadırdır. Oyuncular, burada giyinip kuşanıp oyuna hazırlanır.
Kapı: Oyuncuların meydana girip çıktıkları bölümdür.
Çalgıcı Yeri: Genelde zurna ve çifte-nârâ (bir çalgı aleti) kullananların bulunduğu bölüm.
Dükkân: 68 cm yüksekliğinde, iki kanatlı bir paravandır. Bu bölüm Kavuklu'nun iş yeridir.
Yenidünya: Çoğu zaman ev, bazen hamam olarak kullanılan, içinde iki-üç iskemle bulunan bölüm.
Meydan: Dekorların ortasında kalan bölümdür.
Mevki: Erkeklerin oyunu izlediği bölümdür.
Kafes: Kadınların oyunu izlediği bölümdür.
Orta Oyununun Bölümleri
Giriş: Zurnacı "Pişekâr havası" çalar, Pişekâr, "Pastal / Pastav" adı verilen "şakşak"la meydana gelir, iki eliyle dört bir yanı selamladıktan sonra zurnacıyla (seyirciye oyun hakkımda bilgi verici) bir iki cümle konuşur. Sonra Kavuklu havasını çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası (Cüce / Kambur) oyun alanına gelir. Bazen önce Zenne takımı veya Çelebi gibi başka kişilerin gelip Pişekâr ile iş konuştukları da olur.
Muhavere (Söyleşme): Karagöz'deki Muhavere gibi oyunun en ustalık isteyen bölümüdür. Kavuklu ile Pişekâr arasında bir çene yarışıdır. Söyleşme bölümü iki kısımdan oluşur. Önce Karagöz muharevesine benzeyen, söyleşenlerin birbiryle tanıdık çıkması, birbirlerinin sözlerini ters anlaması gibi güldürücü bir söyleşme olur ki, buna "Arzbar" denir. Sonra da "Tekerleme" denen, Karagöz muharevelerinde de kimi kez rastlanan fakat orta oyununa özgü bir söyleşme gelir.
Fasıl: Tekerleme sona erip, bunun düş olduğu anlaşıldıktan sonra diğer oyuncuların da geldiği ve fasıl denilen asıl oyuna geçilir. Çoğu kez, Kavuklu iş aramaktadır, tekerleme sonunda Pişekâr bu işi ona bulur. Kavuklu, Pişekâr'ın ona bulduğu iş yapmak üzere dükkana gider. Dükkân dekorunda gelişen olaylar dizisine paralel olarak ikinci bir olaylar dizisi de zennelerin Pişekâr aracılığı ile kiraladıkları evde gelişir.
Bitiş: Fasıldan sonra çok kısa bir bitiş bölümü gelir. Pişekâr, "Sürçülisan" dolayısıyla seyirciden özür diler, gelecek oyunun adını ve yerini duyurur. Zurnacının çaldığı "Ey gaziler" havasıyla oyun sona erer.
MEDDAH
-Kökeni hakkında kesin bilgi yoktur. Türklerin Müslüman olmadan, hanüz Anadolu'ya yerleşmeden önce de güçlü bir "hikâye anlatma kültürüne" sahip oldukları bilinen bir gerçektir. Meddahlığın da bu kültürden doğduğu ve zamanla İslami unsurlarla da beslenerek özellikle 16. Yüzyılda Osmanlı'da kahvehane kültürünün oluşmaya başlamasıyla şekillendiği söylenebilir.
-Methedici sözler söyleyen anlamına gelen meddah, canlandırma ve benzetme ögelerinden yararlanarak hikâye anlatan kişiye meddah denir.
-Anlattığı hikâyelerin kaynağı, destan, mesnevi halk hikâyesi gibi ürünlerdir. Ancak meddah bunlara tıpatıp bağlı kalmadan anlattıklarına kendisi yön verip doğaçlama yoluyla dinleyicileri eğlendirmeye çalışır.
-Meddah için, tek adamlı tiyatro veya tek kişilik orta oyunu diyebiliriz.
-Anlattığı hikâyenin konusuyla ilişkili olarak çeşitli etnik gruplardan kişilerin, değişik yaştaki ve tipteki insanların, hayvanların, makinelerin ve doğa olaylarının taklitlerini yapar.
-Meddahlık geleneği; hikâye anlatma yönüyle anlatmaya bağlı; taklit ve çeşitli gösterilerden yararlanması yönüyle tiyatro ürünleri içinde değerlendirilebilir.
-Diğer geleneksel oyunlar gibi yazılı bir metne bağlı kalmadan doğaçlama oynanır.
-Sözlü gelenek yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşmıştır.
-Genellikle şehirlere yönelik bir sanattır; meddahlar gösterilerini daha çok kahvehane, saray ve konaklarda yapmış, hikâyelerini buralarda anlatmıştır.
-Sahne, dekor, perde gibi tiyatro unsurları bu oyunda yoktur. Bu gösteride yalnızca meddahın elinde bir değnek ve omuzunda büyükçe bir mendil vardır.
-Meddah, değneğini yere vurarak izleyicilerin dikkatini çeker ve "Hak dostum Hak, yanıldım bir çırak aldım yanıma eve gelmez külhani dükkanda yatar, hâşa huzurdan çırağını sever. Eşek aldı pazardan, eşek göze geldi çatladı nazardan, eşek çıktı mezardan eşeğin aşkından ormanda yatır, bizim çırak da hırtıyı pırtıyı toplamış külhanda yatır, zamanı evailde..." diye başlayan kalıplaşmış tekerlemesini söyleyerek oyuna başlar.
-Değneği; yerine göre tüfek, süpürge, at vs. yerine aksesuar olarak kullanır.
-Mendille çeşitli etnik grupların ve çeşitli meslekten kişilerin giyimlerini, başlıklarını taklit eder, mesela zenne taklidi sırasında mendil başörtüsü olur, mendilin bir işlevi de değişik sesler çıkarmada yardımcı olmasıdır.
-Meddah, öyküden çıkarılacak dersi vurguladıktan sonra "Bu kısadır bir mecmua kenarına kaydolunmuş, biz de gördük söyledik. Sâkiye sohbet kalmazmış bâki. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola, inşallah gelecek sefere daha güzel bir hikâye söyleriz" diye sözü bağlar, öykünün sorumluluğunu kaynağına bırakıp özür diler gelecek öykünün adını, anlatılacağı yeri ve zamanını belirten meddah gösteriye son verir.
-La'lin Kaba, Sururî, Kör Hasan, Borazan Tevfik, Tıflî, Şair Ahmedî gibi isimler Osmanlı Dönemi'nin ünlü meddahlarıdır.
-Tek kişilik gösteri olması yönüyle günümüzdeki "stand up"larla benzerlik gösterir. Ancak stan-up etkinliğini gerçekleştiren şovmenler; "dekor, sahne, aksesuar, teknolojik imkânlar" yönünden meddahlara göre daha geniş imkânlara sahiptir.
Meddah Oyununun Bölümleri
1-Bölüm
Bu bölümde meddah, yüksekçe bir yere çıkarak ellerini birbirine vurur ve "Hak dostum Hak!" diye seslenir. Kısa bir beyitten sonra döşeme bölümüne geçer ve burada divan okuyup tekerlemeler söyler.
2-Bölüm
Uyaklı ve mensur biçimde kişilerin tanıtıldığı ve durumların sergilendiği geçiş bölümüdür.
3-Bölüm
Secili cümleler ve taklitlerle örülü hikâyelerin anlatıldığı asıl bölümdür.
4-Bölüm
Dinleyenlere kıssadan hissenin verildiği ve meddahın "Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola!" diyerek oyunu sonlandırdığı bölümdür.
KÖY SEYİRLİK OYUNLARI
-Türk halkının binlerce yıldır düğünlerde, bayramlarda, uzun kış gecelerinde ya da yılın belirli günlerinde, halkın genellikle bolluk, bereket, sağlık ve yeni yılı karaşılamak amacıyla oynadığı törensel içerikli oyunlardır. Zamanla köy hayatı içinde erimiş ve köy yaşamından unsurlarla beslenerek bugünkü biçimini almıştır. "Köylü tiyatrosu, köy orta oyunu, köy temsilleri" adıyla da bilinir.
-Çeşitli inanış ve mitlerin kaynaklık ettiği bu oyunlar, eski Anadolu uygarlıklarının, Anadolu toprakları üzerinde yaşayan halkımızın Orta Asya'dan getirdiği kültürel ögelerle birleşen bit kültürel sentezin izlerini taşır.
-Oyunun özel bir sahnesi ya da yeri yoktur. Köy meydanı, köy kahvesi veya kışın köy odalarında sergilenebilir.
-Profesyonel oyuncuları da yoktur. Taklit ve oyun yeteneği olan her yaştan köylü bu oyunda yer alabilir. Çoğu kez hayvan girmiş aktörler rol alır.
-Köy yaşamından seçilmiş kostüm ve makyajın yanında basit bir de dans ve müzik ögelerine yer verilir.
-Sözlü geleneğe bağlıdır ve anonim bir özellik taşır.
-Diğer geleneksel oyunlara göre oldukça amatördür ve doğaçlama oynanır.
Sanat kaygısından çok toplumsal ve dinsel açıdan bir görev üstlenir.
Günümüzde az da olsa Anadolu'nun bazı yerlerinde oynanan bu oyunlar şöyledir:
-
Günlik yaşamı taklit eden (kalaycı, berber, çift sürme vs.)
-
Hayvanları taklit eden (deve, ayı, tilki, kartal vs.)
-
Mevsim değişiklikleri, yıl değişimleri amacıyla oynanan (köse gelin)
-
Bolluk ve berekete dönük oynanan (sayma gezme vs.)
Kukla
-Karagözden daha eski olan kuklanın; Anadolu'ya Orta Asya'dan geldiği tahmin edilmektedir.
-Türk boylarında korkolçak veya kavurçak gibi isimlerle anılır. Anadolu'nun bazı yerlerinde benek oyunu olarak da bilinir.
-İçine ip geçirilen kuklaların hareket ettirilmesiyle veya yapılan büyük kuklaların içine insan girmesi suretiyle oynanır.
-Belli bir metne bağlı kalınmadan doğaçlama sergilenir.
-Oyunun iki başoyuncusu vardır: İbiş ve İhtiyar.
-Oyunda karşılıklı konuşma ve taklitlere yer verilir.
-Yaygınlığını yitirmekle beraber günümüzde televizyonlarda, çocuk programlarında veya ramazan aylarında çocuklara yönelik düzenlenen eğlencelerde oynanmaktadır.
MODERN TÜRK TİYATROSU
-Türk seyircisi h 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Karagöz, orta oyunu, meddah gibi seyirlik oyunlarla eğlenirken Tanzimat'la birlikte Batı tiyatrosuna benzer oyunları izlemeye başladı.
-1859 yılında Şinasi'nin yazdığı "Şair Evlenmesi" isimli tek perdelik komedi, Batı tiyatrosu özelliklerini taşıyan ilk Türk tiyatrosudur. Bu eser, 1860 tarihli "Tercüman-ı Ahval" gazetesinin ikinci-beşinci sayılarında bölüm bölüm yayımlandı.
-Tanzimat'ın birinci döneminde özellikle Namık Kemal, sahnelenmek üzere yazdığı oyunlarla büyük dikkat çeker. Başta Namık Kemal olmak üzere, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan gibi sanatçılar dram, komedi türlerinde oyunlar kaleme aldılar. Oyunlarda; gelenek, görenek, aile, vatan gibi konuları işlendi. Komedilerde klasisizm; dramlarda ise romantizm akımı etkili oldu.
-Servetifünun Dönemi'nde tiyatro bir önceki dönem kadar olmasa da gelişmeye devam etti. Bu dönemde; Mehmet Rauf, Hüseyin Suat Yalçın, Cenap Şahabettin gibi sanatçılar yazdıkları oyunlarla modern tiyatromuza katkıda bulundular.
-Fecriati'de fazla ilgi görmeyen tiyatro Milli Edebiyat Dönemi'nde yeniden canlandı fakat asıl önemli eserler Cumhuriyet Dönemi'nde verildi.
Modern Türk Tiyatrosunun İlkleri
Şair Evlenmesi → Batılı anlamda ilk Türk tiyatrosu → Şinasi
Vatan yahut Silistre → Sahnelenen ilk tiyatro → Namık Kemal
Zavallı Çocuk → Dram türünde yazılan ilk tiyatro → Abdilhak Hamit Tarhan
Nesteren → Heceyle yazılan ilk tiyatro → Abdülhak Hamit Tarhan
Eşber → Aruzla yazılan ilk tiyatro → Abdllhak Hamit Tarhan
Keşanlı Ali Destanı → İlk epik tiyatro → Haldun Taner
Canlı Maymun Lokantası → İlk absürt tiyatro → Güngör Dilmen
Ahmet Vefik Paşa'nın Birçok Eseri → İlk tiyatro çevirileri / uyarlamaları (Moliere'den)
Geleneksel Türk Tiyatrosu vs. Modern Türk Tiyatrosu
Yazılı bir metin yoktur, doğaçlamadır. (GTT)
Yazılı bir metne (senaryoya) bağlıdır ve ona göre oynanır. (MTT)
Teknolojik imkânlar yoktur. (GTT)
Teknolojik imkânlardan yararlanılır. (MTT)
Provasızdır, ön hazırlık yoktur. (GTT)
Sahnelenmeden önce birkaç kez provası yapılır. (MTT)
Amatör ruhlu bir yapısı vardır. (GTT)
Profesyonel bir yapıya sahiptir. (MTT)
Kişiler, genellikle "tip"tir. (GTT)
Çeşitli karakter ve tipler vardır. (MTT)
Şive taklitleri, yanlış anlamalara dayalı bir dil ve üslup vardır. (GTT)
İşlenen konuya uygun şekillenen bir lisan kullanılır. (MTT)
Daha çok halk çevresinde ortaya çıkmıştır. (GTT)
Genellile şehirli, aydın çevrede ortaya çıkmıştır. (MTT)