top of page

USTALIK

HEDEF YASASI

PSİKOLOJİ

HEDEF BAĞLAMINDA BAŞARI

Bugünün dünyasında biz insanlar belirli bir zor durumla yüz yüze kalıyoruz: Eğitim sürecinin sonunda kendimizi birdenbire insanların acımasız ve rekabetin şiddetli olduğu iş dünyasında buluyoruz. Şanslıysak, ebeveynlerimiz birkaç yıl öncesine kadar ihtiyaçlarımızın çoğunu karşılıyor, bizi yönlendiriyor ve bazen aşırı koruyucu oluyorlardı. Şimdi ise tek başımıza güvenebileceğimiz yaşam deneyimi olmadan bir başımıza kalıyoruz. Geleceğimizi etkileyecek kararlar vermek ve seçimler yapmak durumundayız. 

Pek uzak olmayan geçmişte insanların meslek ve yaşam seçimleri oldukça sınırlıydı. Mevcut olan belirli işlere ya da rollere yerleşip onlarca yıl orada kalıyorlardı. Akıl hocaları, aile bireyleri, dinsel liderler gibi bazı yaşlı kişiler gerektiği zaman bize yön veriyorlardı. Dünya çok hızlı değiştiğinden böyle bir istikrarı ve yardımı bulmak bugün çok zor. Herkes başarılı olmanın acımasız mücadelesine kapılmış ve insanlar hiç bu kadar kendi ihtiyaç ve gündemleriyle meşgul olmamışlardı. Bu yeni düzende ebeveynlerimizin öğütleri tümüyle eskide kalmış olabilir. Örneği görülmemiş koşulların ortamında iki ayrı şekilde tepki vermeye yatkınız. 

 

Bazılarımız değişikliklerle heyecana kapılarak yeni düzeni kucaklar. Genciz ve enerji doluyuz. Dijital dünyanın sunduğu sonsuz fırsatlar gözümüzü kamaştırır. Denemeler yaparız, farklı işleri deneriz, farklı ilişkiler kurarız ve maceralar yaşarız. Tek bir mesleğe ya da kişiye bağlanmak bu özgürlüğün üzerinde gereksiz bir kısıtlama gibi gelir. Emirlere boyun eğmek ve otoriteleri dinlemek eski modadır. Araştırmak, eğlenmek, açık olmak daha iyidir. Zamanı gelince yaşamımızda tam olarak ne yapacağımıza karar vereceğiz. Bu arada istediğimizi yapma, istediğimiz yere gitme özgürlüğünü sürdürmek bizim ana motivasyonumuz olur. 

 

Bazılarımız ise tam tersi bir tepki veririz. Kaostan korkarak kolay ve kazançlı bir mesleği seçeriz, ilgi alanlarımızla ilgili olduğunu umarız ama pek de üstünde durmayız. Samimi bir ilişkiye gireriz. Hatta ebeveynlerimize bağlı kalmayı da sürdürürüz. Bizi motive eden, bu dünyada bulunması zor olan istikrarı oturtmaktır. 

 

Ne var ki her iki yol da bizi daha sonra çıkacak sorunlara doğru götürür. Birincisinde çok fazla şey denediğimiz için belirli bir alanda sağlam yetenekler geliştiremeyiz. Sürekli olarak oradan oraya atladığımız, aklımız çelindiği için tek bir aktivite üzerinde uzun süre odaklanamayız ve istesek bile yeni beceriler öğrenmemiz iki kat zorlaşır. Bu nedenle meslek olasılıklarımız daralmaya başlar. Bir işten ötekine gitme kapanma kısılırız. Kalıcı bir ilişki isteriz ama ödün verme hoşgörüsü geliştirmediğimiz için kalıcı bir ilişkinin özgürlüğümüze getireceği kısıtlamalara kızmaktan kendimizi alamayız. Kendimize itiraf etmekten hoşlanmasak da özgürlüğümüz bizi yormaya başlar. 

 

İkincisinde yirmili yaşlarda kendimizi adadığımız meslek otuzlu yaşlarda biraz cansız gibi görünmeye başlar. Pratik amaçlarla bunu seçtik ama yaşamda asıl ilgimizi çekenlerle çok az ilgisi var. Yalnızca bir işmiş gibi hissederiz. Aklımız işimizden uzaklaşır. Ve orta yaşlara yaklaşınca çağdaş dünyanın fırsatlar sofrası bizi kışkırtmaya başlar. Belki yepyeni, heyecan verici bir mesleğe, bir ilişkiye ya da bir maceraya ihtiyacımız vardır. 

 

Her iki durumda da hayal kırıklığımızı bastırmak için elimizden geleni yaparız. Ama yıllar geçerken inkâr edemediğimiz ya da bastıramadığımız acılar ortaya çıkar. Genelde huzursuzluğumuzun kaynağının yaşamımızdaki gerçek yön ve amacı yokluğunun- farkında olmayız. 

 

Bu acı çeşitli şekillerde gelir. Can sıkıntımız artar. İşimize bağlanmadığımız için huzursuz zihnimizi meşgul etmek için çeşitli avuntulara yöneliriz. Gittikçe azalan karşılıklar yasası uyarınca sürekli olarak yeni ve daha güçlü eğlenceler buluruz, eğlencenin son akımı, egzotik yerlere yolculuk, izlenecek yeni bir guru ya da bir dava, başlayıp vazgeçilen hobiler, her tür bağımlılık. Yalnız kaldığımızda ya da ruh durumumuz çöktüğünde, davranışlarımızı dürtüleyen ve bizi kemiren kronik can sıkıntısını deneyimleriz. 

 

Özgüvensizliğimizin arttığını hissederiz. Hepimizin hayalleri ve kendi potansiyeli hakkında bir duygusu vardır. Yaşam boyu amaçsızca dolanmışsak ya da yoldan sapmışsak, düşlerimiz ve gerçeklik arasındaki uyumsuzluğun farkına varmaya başlarız. Hiçbir somut başarımız yoktur. Somut başarıları olanları kıskanırız. Egomuz kırılganlaşıp bizi bir kapana kıstırır. Eleştirileri kabullenemeyecek kadar kırılgan oluruz. Öğrenmek, bazı şeyleri bilmediğimizi ve gelişmemiz gerektiğini itiraf etmektir ama bunu itiraf edemeyecek kadar özgüvensiz olduğumuzdan fikirlerimiz sabitleşir ve yeteneklerimiz durgunlaşır. Kesinlik ve güçlü fikirler ya da ahlaksal üstünlük havasıyla bunu örteriz ama altında yatan özgüvensizlikten sıyrılamayız. 

 

Sık sık kaygılı ve stresli olduğumuzu hissederiz ama nedeninden emin olamayız. Yaşam kaçınılmaz engeller ve zorluklar içerir ama zamanımızın çoğunu acı verecek her şeyden kaçınmaya çabalayarak geçiririz. Belki de bizi başarısızlığa açık bırakacak sorumluluklar almadık. Zorlu seçimlerden ve stresli durumlardan hep uzak kaldık. Ama bunlar bir anda ortaya çıkar. Belirli bir işi belirli bir tarihte bitirmeye zorlanırız ya da birdenbire hırslanıp bir hayalimizi gerçekleştirmek isteriz. Böyle durumlarla nasıl başa çıkacağımızı geçmişte öğrenmediğimiz için kaygı ve stres bizi boğar. Kaçınmak bizi sürekli hissettiğimiz düşük düzey kaygıya götürür. 

 

Son olarak da depresif oluruz. Hepimiz yaşamımızda amacı ve anlamı olan bir şey bulunduğuna inanmak, kendimizden daha büyük bir şeye bağlı olduğumuzu hissetmek, yaptıklarımızın önemini ve ağırlığını duyumsamak isteriz. Bu inanç olmayınca deneyimlediğimiz boşluk ve depresyonu başka unsurlara yükleriz. 

 

Şunu anlayın; Bu kaybolmuştuk ve kafa karışıklığı hissi kimsenin suçu değildir. Büyük değişimlerin ve kaosun yaşandığı zamanda doğmanın doğal bir tepkisidir. Din, inanılacak evrensel davalar, sosyal tutarlılık gibi geçmişin eski destek sistemleri en azından Batı dünyasında kayboldu. Ayrıca davranışları yönlendiren ayrıntılı gelenekler, kurallar ve yasaklar da kayboluyor. Hepimiz oradan oraya savruluyoruz ve bunca insanın bağımlılık ve depresyonun pençesinde olmasına şaşırmamak gerekir.  

 

Buradaki sorun basittir: Bir yön duygusu arzusu biz insanların doğasında vardır. Başka canlı organizmalar davranışlarını saptayıp yönlendirmek için ayrıntılı içgüdülerine güvenirler. Biz ise bilincimize güvenmeyi öğrendik. Ama insan zihni dipsiz kuyu gibidir, keşfedilecek alanlar sonsuzdur. Hayal gücümüz bizi her yere götürebilir ve her şeyi gözümüzün önüne getirebilir. Her an yüzlerce farklı yöne gitmeyi seçebiliriz. İnanç sistemleri ve gelenekler olmadan, davranış ve kararlarımıza rehberlik edecek bir pusulamız yoktur ve bu durum bizi çıldırtır.   

 

Şansımıza bu zor durumdan çıkmanın bir yolu vardır ve yapısı nedeniyle hepimize açıktır. Gurular aramak ya da geçmişin kesinlikleri için özlem duymaya gerek yok. Bir pusula ve rehberlik sistemi mevcuttur ve yaşamımızdaki bireysel amacımızı arayıp bulmaktan gelir. İnsan kültürünün ilerlemesine katkıda bulunmuş en başarılı kişilerin izlediği yoldur ve bizim de izleyeceğimiz yolu bulmamız gerekir.

İşte şöyle çalışır: 

 

Her insan radikal biçimde özgündür. Bu özgünlük üç şekilde içimize yerleşmiştir: DNA'nm eşsiz dizilimi, beynimizin belirli donanım biçimi ve yaşamımızda başkalarından farklı olan deneyimlerimiz. Bu özgünlüğü doğumda atılan ve büyüme potansiyeli olan bir tohum gibi düşünün. Bu özgünlüğün bir amacı vardır. 

 

Doğanın gelişen ekosisteminde türler arasında çok yüksek düzeyde çeşitlilik gözlemleriz. Bu türlerin dengeyle çalışması sistemi zenginleştirir, kendinden beslenir, yeni türler ve karşılıklı ilişkiler yaratır. Çeşitliliği az olan ekosistemler oldukça çorak ve sağlıksızdır. Biz insanlar kendi toplumsal ekosistemimizde çalışırız. Tarih boyunca en sağlıklı ve en ünlü toplumların, (aralarında eski Atina, Çin'in Sung Hanedanlığı, İtalyan Rönesansı, Batı dünyasının 1920'11 yılları gibi dönemlerin bulunduğu) bireyler arasındaki çeşitliliği en fazla destekleyen toplumlar olduğunu görürüz. Olağanüstü yaratıcılık içeren bu dönemler tarihin tepe noktalarıdır. Bunu diktatörlüklerin uyumluluğu ve kültürel kısırlığıyla kıyaslayabiliriz. 

 

Yaşamımızda özgünlüğümüzü yeteneklerimiz ve işimizin doğasıyla verimli kullanmaya yönlendirirsek gerekli olan çeşitliliğe katkıda bulunuruz. Özgünlük aslında bizim bireysel varlığımızın ötesine geçer. Doğa bize bu damgayı vurmuştur. Niçin belirli bir müziği sevdiğimizi, insanlara yardım etmekten hoşlandığımızı ya da belirli bilgi biçimlerine ilgi duyduğumuzu başka nasıl açıklayabiliriz? Bu bize miras kaldı ve bir amaç için burada bulunuyor. 

 

Bu özgünlüğe bağlanmak ve onu geliştirmek için çabalamak, bize izlenecek bir yol, yaşam boyunca devam eden içsel bir rehberlik sistemi sağlar. Ama bu sisteme bağlanmak kolay değildir. Özgünlüğümüzün belirtileri erken çocukluk yıllarında daha açıktır. Ebeveynlerimizin etkisine karşın, belirli konulara ya da aktivitelere çekildiğimizi hissederiz. Buna birincil eğilimler adını veriyoruz. Tıpkı bir ses gibi bizimle konuşurlar. Ama yaşımız ilerlerken ebeveynlerimiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, toplumumuz bu sesi bastırır. Nelerden hoşlanmamız gerektiği, neyin iyi neyin kötü olduğu bize söylenir. Kim olduğumuz, neyin bizi farklı yaptığı duygumuzu yitirmeye başlarız. Doğamıza uygun olmayan meslek yolları seçeriz. 

 

Rehberlik sistemine ulaşabilmek için, özgünlüğümüzle olabildiğince sağlam bir bağ kurmalı ve o sese güvenmeyi öğrenmeliyiz.  

 

Bunu ne ölçüde başarabildiğimize göre ödüllen­ diriliriz. Yönümüzü özel eğilimlerimizle uyumlu bir kariyer yolu şekillendirir. Tutkuyla bağlandığımız bir mesleğimiz olur. Hangi yeteneklere ihtiyaç duyup geliştirmek istediğimizi biliriz. Hedeflerimiz ve alt hedeflerimiz vardır. Yolumuzdan sapınca ya da bizi hedeflerimizden uzaklaştıran karmaşaya karışınca huzursuz oluruz ve derhal yolumuza geri döneriz. Çocukluğumuzda olduğu gibi keşfe çıkıp maceralar yaşarız ama arayışımızın yönü bizi sürekli kuşku ve akıl dağılmasından uzak tutar. 

 

Bu yol tek bir basit çizgiyi izlememizi ya da eğilimlerimizin odağının çok dar olmasını gerektirmez. Belki çeşitli bilgi tipleri bizi çekiyordun Yolumuz farklı yetenekleri geliştirip özgün ve yaratıcı biçimde bir araya getirmemizi de içerir. Ustalaştığı sanat, bilim, mimari ve mühendislik konularındaki ilgisini bir araya getiren Leonardo da Vinci'nin dehası işte buydu. Yolumuzu bu şekilde izlemek çağdaş, eklektik zevklerimiz ve geniş kapsamlı keşif sevgimizle çok iyi gider. 

 

İçsel rehberlik sistemiyle bağlantı kurunca amaçsızlığımızdaki tüm olumsuz duygular etkisizleşir, hatta olumluya dönüşür. Örneğin yetenek biriktirirken can sıkıntısına kapılabiliriz. Pratik yapmak sıkıcı olabilir. Ardından gelecek inanılmaz yararları bildiğimiz için sıkıntıyı kucaklarız. Heyecan veren yeni bir şey öğreniriz. Sürekli olarak aklımızın çelinmesini istemeyiz. Zihnimizin işe dalmasından keyif alırız. Derinlemesine odaklanma yeteneği geliştiririz ve bu odaklanmanın sonundan ivme ortaya çıkar. Öğrenmeye duygusal açıdan yaklaştığımız için özümsediklerimizi muhafaza ederiz. Daha hızlı öğrenebiliriz ve bunu yaratıcı enerjiye çeviririz. Zihnimiz yeni bilgilerle dolunca, fikirler birdenbire ortaya çıkmaya başlar. Böylesine yaratıcı düzeylere ulaşmak çok tatmin edicidir ve yeni yetenekler edinmek daha da kolaylaşır. 

 

Amaç duygusuyla özgüvensizliğimiz azalır. İlerlediğimizi, potansiyelimizin birazını ya da tamamını gerçekleştirdiğimizi hissederiz. Daha önceki küçük büyük tüm başarımlarımıza bakarız. Bir şeyleri tamamladık. Kuşku anları yaşamış olabiliriz ama bunlar genelde özdeğerimiz yerine işimizin kalitesiyle ilgilidir. Elimizden gelenin en iyisini yaptık mı? İnsanların hakkımızda düşündükleri yerine işimize ve kalitesine odaklanınca yararlı ve kötücül eleştiriler arasındaki farkı görebiliriz. İçsel dayanıklılığımız başarısızlıklardan geri dönmemize ve ders çıkarmamıza yardım eder. Kim olduğumuzu biliriz ve bu özfarkındalık yaşamımızın dayanak noktası olur. 

 

Rehberlik sistemi yerine oturunca, kaygı ve stresi verimli duygulara çevirebiliriz. Bir kitap yazmak, ticaret yapmak, siyasi bir kampanyayı kazanmak gibi hedeflerimize ulaşmaya çalışırken, ne yapacağımız konusunda kararlar verirken büyük miktarda kaygı ve belirsizlik biriktiririz. Bu süreçte kaygı düzeyini denetlemeyi öğreniriz. Ne kadar ileri gideceğimizi çok fazla düşünürsek bunaldığımızı hissedebiliriz. Bunun yerine bir zorunluluk duygusu sürdürürüz ve yoldaki daha küçük hedeflere odaklanırız. Kaygımızı düzene sokma yeteneğimizle stresi, işimizi geliştirmemize yardımcı olacak ama bizi felç etmeyecek düzeyde tutarız. Bu son derece önemli bir yaşam becerisidir.  

 

Strese karşı yüksek tolerans geliştirir, hatta stresten besleniriz. Biz insanlar stresle başa çıkmak üzere yapılandırıldık. Huzursuz ve enerjik aklımız, zihinsel ve fiziksel açıdan aktif olduğumuz, adrenalin pompalandığı zaman gelişir. İnsanların emekli olunca daha çabuk yaşlandıkları ve çöktükleri bilinen bir olgudur. Zihinlerini besleyecek bir şey kalmamıştır. Kaygılar, düşünceler geri gelir. Hareketsizleşirler. Başa çıkabileceğimiz biçimde biraz stres ve gerginliği muhafaza etmek sağlığımızı düzeltir. 

 

Ve son olarak amaç duygusu olunca, depresyona daha az yatkın oluruz. Evet, çöküş anları kaçınılmazdır ve hatta sevinçle karşılanır. Tıpkı King'in yaptığı gibi geri çekilip kendinizi yeniden değerlendirmemizi sağlar. Ama daha çok çağdaş dünyanın günlük yaşamının küçük şeyleri üzerinde yükseldiğimizi ve heyecanlandığımızı hissederiz. Bir görevimiz var. Hayatımızın uğraşını gerçekleştiriyoruz. Kendimizden daha büyük bir şeye katkıda bulunmamız bizi soylulaştırıyor. Büyük bir tatmin duygusu bize cesaret verir. Hatta ölümün acısını bile yok eder. Başardıklarımız bizden uzun yaşayacaktır ve potansiyelimizi boşa harcadığımız duygusuna kapılmayız. 

 

Şöyle düşünün: Askerlik tarihinde iki tip ordu vardır: Bir dava ya da fikir uğruna savaşanlar ve yalnızca para için sava­şanlar.  

 

Bir dava uğruna savaşmak kuvvet çarpanı olarak bilinir. Davaya ne kadar sıkı bağlanılırsa, moral yükselir ve güç artar. Böyle bir ordu kendisinden daha büyük ama daha az motive olmuş başka bir orduyu çoğunlukla yener. 

 

Yaşamınız hakkında da benzer bir şey söyleyebiliriz. Yüksek bir amaç duygusuyla iş yapmak bir kuvvet çarpanıdır. Tüm kararlarınız ve hareketlerinizin ardında büyük bir güç vardır, çünkü merkezi bir fikir ve amaç onları yönlendirir. Karakterinizin çeşitli tarafları bu amaca yönlenip size daha cesaretli bir enerji verir. Odaklanmanıza ve tersliklerden sonra kendinizi toplama yeteneğinize kaçınılmaz bir ivme kazandırır. Kendinizden daha fazlasını isteyebilirsiniz. Bunca insanın dolanıp durduğu bir dünyada insanların arasından kolayca atlayıp geçersiniz ve ilgiyi üstünüze çekersiniz. İnsanlar ruhunuzu soğurmak için çevrenizde bulunmak isterler. 

 

Bu işin uzmanı olmak için iki göreviniz var: Birincisi, insan yaşamında amaç duygusunun oynadığı birincil rolün farkında olmalısınız. Yapımız nedeniyle amaç ihtiyacının çekimine kimse karşı duramaz. Çevrenizdekilere bakın, davranışlarının rehberini ölçün ve seçimlerindeki modelleri görün. İstediklerini yapma özgürlüğü onların birincil motivasyonu mu? Çoğunlukla keyif, para, imaj, güç ya da katılacakları bir davanın mı peşindeler? Bunların hepsine sahte amaçlar adını veriyoruz ve bunlar takıntılı davranışlara ve çeşitli çıkmaz sokaklara yol açarlar. (Yanlış amaçlar konusunda daha fazlası için bu bölümün son kısmına bakınız.) Sahte amaçları olan birini saptayınca onunla çalışmaktan ya da onu işe almaktan kaçının çünkü verimsiz enerjisiyle sizi aşağıya çekecektir. 

 

Bazılarının yaşam çağrısı biçimindeki amaçlarını bulmakta güçlük çektiklerini fark edersiniz. Belki onlara yardımcı olabilir­ siniz ya da karşılıklı yardımlaşabilirsiniz. Son olarak da görece yüksek bir amaç duygusuna sahip az sayıda insanla karşılaşabilirsiniz. Bunlar kaderlerinde "büyük olmak" olan gençlerdir. Onlarla arkadaş olmak ve heveslerinin size bulaşmasını isteyeceksiniz. Bazıları ise çeşitli başarılar elde etmiş daha yaşlı kişiler olacaktır. Herhangi bir şekilde onlarla beraber olmak isteyeceksiniz ve sizi yukarı çekeceklerdir. 

 

İkinci göreviniz kendi amaç duygunuzu bulmak ve ona olabildiğince derin bağlanıp bunun üzerinde yükselmektir. (Bu konuda daha fazlası için bir sonraki bölüme bakınız.) Eğer gençseniz, bulduğunuz şeyi huzursuz enerjinizi çerçevelemek için kullanın. Belirli bir çerçeve içinde dünyayı özgürce keşfedin, maceralar biriktirin. Daha da önemlisi yetenekler edinin. Eğer daha yaşlıysanız ve yoldan saplıysanız, edindiğiniz yetenekleri sonunda eğilimleriniz ve ruhunuzla çakışacak bir noktaya nazikçe yönlendirin. İşe yaramayan ani ve zorlayıcı meslek değişikliklerinden kaçının. Topluma katkınızın çok çeşitli biçimlerde olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Bir girişimci olmak ya da dünya sahnesinde yer almak zorunda değilsiniz. Bir grup ya da organizasyonda çalışan bir kişi olarak kendi güçlü görüşünüzü koruduğunuz ve bunu kullanarak etkinizi yaydığınız zaman da gayet iyi iş çıkarabilirsiniz. Tuttuğunuz yol fiziksel çalışmayı ve zanaatı içerebilir. Üstün çalışmanızla gurur duyuyorsunuz, kalite üzerine damganızı vuruyorsunuz. Bir aileyi en iyi şekilde yetiştiriyorsunuz. Hiçbir görev bir başkasından üstün değildir. Önemli olan bireysel ihtiyaç ve eğilime bağlı olması, enerjinizin sizi gelişmeye götürmesi deneyimden öğrenmeye doğru yönlendirmesidir. 

 

Her koşulda özgünlüğünüzü ve beraberindeki orijinalliği olabildiğince fazla geliştirmek istemelisiniz. Genelde birbirinin yerine geçebilir gibi görünen insanlarla dolu bir dünyada vazgeçilmez olmalısınız. Sizin yetenek ve deneyim karışımınız taklit edilemez. Bu durum gerçek özgürlüğü ve biz insanların sahip olduğu en üstün gücü temsil eder. 

 

Yüksek Amaç Duygusu Geliştirme Stratejileri           

Bir kez amaç duygunuzu geliştirmeye ya da sağlamlaştırmaya kalkışınca ağır çalışma başlayacaktır. İlerlemenizi baltalayacak çok sayıda düşman ve engelle karşılaşacaksınız: Göreviniz ve özgünlüğünüz hakkında kuşkuya düşmenize yol açacak akıl dağıtan sesler, işin kendisine ve ağır ilerlemeye karşı duyulan can sıkıntısı ve hayal kırıklığı, yardımcı olanların güvenilecek eleştirileri olmaması, yönetmeniz gereken kaygı düzeyi ve son olarak çok uzun süreli yoğun işlere eşlik eden tükenmişlik. Aşağıdaki beş strateji bu engelleri aşmanıza yardımcı olacak biçimde tasarlanmıştır. Bunlar gelişigüzel sıralanmıştır ve birincisi temel başlangıç noktasıdır. Sürekli ileri gitmeyi garanti etmek için hepsini uygulamalısınız. 

 

Yaşamdaki görevinizi keşfedin: Bu stratejiye erken yaşlarınızda daha açıkça görülen birincil eğilimlerinizin işaretlerini arayarak başlamalısınız. Bazıları bu erken belirtileri kolayca anımsayabilir ama çoğumuzun içimize dönüp geriye bakması gerekir. Olağandışı büyüleyen belirli konular, belirli nesneler, aktiviteler ya da oyunlar gibi anıları arayın.  

 

On dokuzuncu yüzyılın sonu ile yirminci yüzyılın başlarının ünlü bilim insanı Marie Curie dört yaşındayken babasının çalışma odasına girip cam kafes ardında yapılan kimyasal deney tüplerine ve ölçü gereçlerine büyülenmiş gibi baktığı anı açıkça anımsıyordu. Yaşamı boyunca bir laboratuvara girdiğinde aynı içgüdüsel heyecanı duymuştu. Anton Çehov için bu anı büyüdüğü küçük kasabada gördüğü ilk tiyatroydu. Sahnenin hayali atmosferi onu heyecanlandırmıştı. Çocukluğunda bir elektronik mağazasının önünden geçen Steve Jobs vitrindeki harika gereçlerin tasarımına ve karmaşıklığına hayranlıkla bakmıştı. İki yaşındaki Tiger Woods babasının golf toplarını garajdaki bir ağa atmasını izlerken heyecanını ve onu taklit etme arzusunu bastıramamıştı. Yazar Jean-Paul Sartre için bir sayfadaki basılı sözcükler ve her sözcüğün olası sihirli anlamı çocukluğunun büyüsüydü. 

 

Bu içgüdüsel ilgi anları ebeveynlerin ya da arkadaşların dürtülemesi olmadan birdenbire ortaya çıkıverir. Niçin ortaya çıktıklarını kelimelerle açıklamak zordur çünkü bunlar bireysel kontrolümüzün ötesindeki işaretlerdir. Oyuncu Ingrid Bergman küçük yaşta babasının kamerası önünde rol yaparken duyduğu heyecanı çok iyi ifade etmişti: "Oyunculuğu ben seçmedim. Oyunculuk beni seçti." 

 

Bazen bu anlar, yaşam görevini Montgomery otobüs grevine başlarken fark eden Martin Luther King Jr. için olduğu gibi daha ileri yaşlarda ortaya çıkar. Bazen de kendi alanında usta olanları izlerken oluşuverir. 

 

Geleceğin film yönetmeni Japon Akira Kurosawa gençliğinde amaçsız bir insandı. Resim yapmayı denedi, ardından bir film yönetmenine asistanlık yaptı ve işinden nefret etti. Tam işi bırakmayı düşünürken 1936 yılında yönetmen Kajiro Yamamoto'yla çalışmaya gönderildi. Ünlü ustayı izlerken gözleri filmlerin sihirli olasılıklarına açıldı ve görevini fark etti. Daha sonraları "Bir dağ geçidinde yüzüme çarpan rüzgâr gibiydi. Yani zorlu bir tırmanış sonrasındaki canlandırıcı harika rüzgârdan söz ediyorum. Rüzgârın soluğu size geçide yaklaştığınızı söylüyor. Ardından geçitte durup manzaraya bakıyorsunuz. Yamasan'ın kameranın yanındaki yönetmen koltuğunun arkasında dururken yüreğimin bu duyguyla şiştiğini hissettim... Sonunda başardım," diye tanımlayacaktı. 

 

Başka bir işaretse belirli işlerin ya da aktivitelerin akıntıyla yüzmek gibi size doğal ve kolay geldiği anları incelediğinizde ortaya çıkar. Böyle aktiviteleri yaparken, prova etmenin sıkıcılığına karşı daha hoşgörülü olursunuz. Öğrenmek istediğiniz için insanların eleştirileri sizi kolayca yıldırmaz. Son derece sıkıcı ve tatmin etmeyeceği için hayal kırıklığı yaratan başka konular ya da işlerle bunu kıyaslayabilirsiniz. 

 

Bu konuyla bağlantılı olarak beyninizin donandığı zekâ türünü keşfetmek isteyeceksiniz. Psikolog Howard Gardner, Zihin Çerçeveleri adlı kitabında insanların belirli yetenek ya da yatkınlığı olan belirli zekâ biçimlerini listeliyor. Bunlar, matematik ve mantık, fiziksel aktivite, sözcükler, imgeler ya da müzik olabilir. Bu listeye insanlara karşı üstün duyarlılık olarak tanımlanabile­cek sosyal zekâyı da ekleyebiliriz. Doğru gelen bir işe giriştiğiniz zaman, beyninizde en uygun zekâ biçimine tekabül edecektir. 

 

Sözünü ettiğimiz çeşitli unsurlardan görevinizin ana hatlarını belirleyebilirsiniz. Temelde bu süreçten geçerken kendinizi, nasıl farklı olduğunuzu başkalarının fikirlerinin öncesine bakarak keşfedeceksiniz. Doğal olarak sevdikleriniz ve sevmediklerinizle yeniden tanışıyorsunuz. Yaşamın ileri yıllarında çoğunlukla başkalarının yaptıkları ve toplumun etkisiyle kendi tercihlerimizle bağlantımızı yitiririz. Şimdi dışsal etkileri eliyorsunuz. Görevinizle ne kadar derin bir bağlantı kurarsanız, başkalarının kötü fikirlerine o kadar dirençli olursunuz. İçsel rehberlik sistemiyle ilgilenirsiniz. Bu sürece zaman ayırın ve gerekirse bir günlük tutun. Dinleme ve değerlendirme alışkanlığı geliştirirken yaşamınızın çeşitli aşamalarında ilerlemenizi gözlemleyebilir, görevinizi ayarlayabilirsiniz.  

Sözünü ettiğimiz çeşitli unsurlardan görevinizin ana hatlarını belirleyebilirsiniz. Temelde bu süreçten geçerken kendinizi, nasıl farklı olduğunuzu başkalarının fikirlerinin öncesine bakarak keşfedeceksiniz. Doğal olarak sevdikleriniz ve sevmediklerinizle yeniden tanışıyorsunuz. Yaşamın ileri yıllarında çoğunlukla başkalarının yaptıkları ve toplumun etkisiyle kendi tercihlerimizle bağlantımızı yitiririz. Şimdi dışsal etkileri eliyorsunuz. Görevinizle ne kadar derin bir bağlantı kurarsanız, başkalarının kötü fikirlerine o kadar dirençli olursunuz. İçsel rehberlik sistemiyle ilgilenirsiniz. Bu sürece zaman ayırın ve gerekirse bir günlük tutun. Dinleme ve değerlendirme alışkanlığı geliştirirken yaşamınızın çeşitli aşamalarında ilerlemenizi gözlemleyebilir, görevinizi ayarlayabilirsiniz.  

Gençseniz ve mesleğinize yeni başlıyorsanız, eğilimlerinizle ilgili geniş bir alanda araştırma yapın. Örneğin eğer yatkınlığınız sözcükler ve yazı yazmaksa, en uygun olanını buluncaya kadar farklı yazı yazma biçimlerini deneyin. Daha yaşlı ve deneyimliyseniz, geliştirdiğiniz yetenekleri alıp gerçek görevinizle daha uygun biçime getirin. Bu görevin size ilginç gelen çeşitli alanları bir araya getirebileceğini unutmayın. Steve Jobs için bu, teknoloji ile tasarımın kesişmesiydi. Süreci açık uçlu tutun, deneyimleriniz yol boyunca size talimat verecektir. 

 

Görevinizi keşfetme işini atlamayın ya da doğal olarak size geleceğini düşlemeyin. Bu bazı insanlara bu yaşamın erken aşamasında şimşek çakmış gibi geliverse de çoğumuz için sürekli bir içe bakış ve çaba gerektirir. Kişiliğiniz ve eğilimlerinizle bağlantılı yetenek ve seçeneklerle deneme yapmak yalnızca yüksek bir amaç duygusu geliştirmenin en önemli adımı değil aynı zamanda genel olarak yaşamın da belki en önemli adımıdır. Kim olduğunuzu, özgünlüğünüzü derinlemesine bilmek, insan doğasının öteki tuzaklarından kaçınmayı kolaylaştıracaktır. 

 

Direnç ve olumsuz dürtüleri kullanın: Herhangi bir alanda başarının anahtarı, daha sonra çeşitli alanlarda özgün ve yaratıcı biçimde birleştireceğiniz yetenekler geliştirmektir. Ama sınırlarınızın ve görece beceriksizliğinizin farkına varınca bu süreç çok sıkıcı ve sancılı olabilir. Çoğu kişi bilinçli ya da bilinçsizce sıkıcılıktan, acıdan ve her türlü terslikten uzak kalmayı yeğler. Kendilerini daha az eleştirilecekleri yerlere koyup başarısızlık şansını en aza indirgemek isterler. Siz tam ters yönde ilerlemeyi seçmelisiniz. Yetenek düzeylerinizi inşa etmek ve amaç duygunuzu mükemmelleştirmek için olumsuz deneyimleri, sınırlamaları ve hatta sancıları kucaklamak isteyeceksiniz. 

 

Konu deneme olunca, yönetilebilir acı ve rahatsızlık düzeylerinin önemini anlayacaksınız. Denemelerinizde sıkıcılığı kucaklayınca aynısını göreceksiniz. Hayal kırıklığı ilerlediğinizin belirtisidir çünkü zihniniz henüz erişemediğiniz yeteneklerin yüksek düzeyinin farkına varmıştır. 

 

Her türlü işi tamamlama tarihini kullanacak ve kucaklayacaksınız. Herhangi bir projeyi bitirmek ya da bir işe başlamak için kendinize bir yıl tanırsanız, genelde bir yıldan fazla sürecektir. Eğer kendinize üç ay tanırsanız, daha erken bitirirsiniz ve çalıştığınız yoğun enerji yetenek düzeyinizi yükseltir ve sonuçların daha iyi olmasını sağlar. Gerektiği takdirde amaç duygunuzu yoğunlaştırmak için mantıklı bitirme tarihleri belirleyin. 

 

Thomas Edison icatlarını gerçekleştirmenin çok uzun süreceğini bildiğinden, gazetecilerle konuşurken fikirlerini göklere çıkararak icatların gelecekteki harikalığından söz etme alışkanlığı edinmişti. Haberlere konu olunca, kısa sürede bir şeyler ortaya çıkarmazsa kendisiyle alay edileceğini biliyordu. Artık söylediklerini gerçekleştirmesi gerektiğini biliyor ve neredeyse her seferinde başarıyordu. On sekizinci yüzyılın ünlü Zen Ustası Hakuin bunu biraz daha ileri götürdü. Ustasının verdiği belirli fcoflnIarda (aydınlanma kıvılcımını yakan paradoksal hikâyeler) hayal kırıklığı yaşıyordu. İlerleyememek umutsuzluğa yol açınca büyük bir ciddiyetle, "Eğer bu koanların birini yedi günde başaramazsam, kendimi öldüreceğim," dedi. Bu tehdit ona yararlı oldu ve aydınlanmaya ulaşıncaya kadar çalışmayı sürdürdü. 

 

Yolunuzda ilerlerken daha fazla insanın eleştirilerine hedef olacaksınız. Bazıları yapıcı olduğundan dikkat etmeye değer ama çoğu kıskançlıktan kaynaklanır. İkincisini olumsuz fikirlerini ifade ederken insanların duygusal ses tonundan tanıyabilirsiniz. Biraz fazla ileri giderler, çok aşırı coşkuyla konuşurlar. Kişiselleştirerek sizin bütüncül yetenekleriniz hakkında kuşku aşılarlar, işinizden çok kişiliğinizi vurgularlar, nasıl geliştirebileceğiniz hakkında özel ayrıntılar içermezler. Bir kez bunları fark edince önemli olan eleştirileri herhangi biçimde içselleştirmemektir. Savunmacı olmak size dokunduklarının belirtisidir. Bunun yerine olumsuz fikirlerini motive olmak için kullanın ve amaç duygunuza ekleyin. 

 

Amaçlı enerjiyi özümseyin: Biz insanlar başkalarının ruhsal durumlarına ve enerjilerine maruz kalmaya yatkınız. Bu nedenle düşük ya da sahte amaç duygusu olanlarla temas etmekten kaçınmalısınız. Öte yandan yüksek amaç duygusuna sahip olanları bulmalı ve beraber olmalısınız. Bu kişi kusursuz bir akıl hocası, bir öğretmen ya da bir projedeki ortağınız olabilir. Böyle kişiler sizin en iyi yönünüzü ortaya çıkarırlar ve eleştirilerini daha kolay dinler ve hatta canlandırıcı olduğunu düşünebilirsiniz. 

 

Coco Chanel'e bunca gücü sağlayan bu stratejiydi. Yaşamında çok az kaynağı olan bir yetim olarak büyük bir zayıflık noktasından başlamıştı. Yirmili yaşlarının başında tutkusunun giysi tasarlamak ve kendi markasını başlatmak olduğunu fark etmişti. Ne var ki özellikle işin ticari yönünde çaresizce rehberliğe ihtiyacı vardı. Yolunu bulmasına yardımcı olabilecek kişileri aradı. Yirmi beş yaşındayken en kusursuz hedef olan Arthur "Boy" Capel adlı zengin, yaşlı bir İngiliz'le tanıştı. Adamın hırsının, geniş kapsamlı deneyimlerinin, sanat hakkındaki bilgisinin ve acımasız gerçekçiliğinin çekiciliğine kapıldı.  

 

Büyük bir coşkuyla ona bağlandı. Ünlü bir tasarımcı olacağı özgüvenini adam ona aşıladı. Ticaretin genel hatlarını öğretti. Derin bir saygı duyduğu için adamın sert eleştirilerini kabul edebiliyordu. İşini kurmanın önemli kararlarında adam ona rehberlik etti. Chanel ondan yaşamı boyunca sürdüreceği son derece keskin bir amaç duygusu kazandı. Eğer onun etkisi olmasaydı yolu çok karmaşık ve zorlu olabilirdi. Yaşamının ileriki dönemlerinde sık sık bu stratejiye geri döndü. Sahip olmadığı ya da sağlamlaş­tırması gereken yetenekleri -sosyal nezaket, pazarlama, kültürel akımları sezebilme- olan kadın ve erkekleri aradı ve onlardan öğrenmesine izin veren ilişkiler kurdu. 

 

Bu durumda yalnızca karizmatik ya da vizyoner yerine pragmatik kişileri bulmak isteyeceksiniz. Onların gerçekçi öğütlerini öğrenmek, iş bitirme ruhlarını özümsemek istiyorsunuz. Eğer mümkünse benzer enerjiye sahip farklı alanlardan arkadaşlar ve yardımcıları çevrenizde toplayın. Birbirinizin amaç duygusunu yükseltmeye yardımcı olursunuz. Sanal bağlantılar ya da akıl hocalarıyla yetinmeyin Bunların etkisi aynı olmayacaktır. 

 

Gittikçe azalan hedefler merdiveni yaratın: Uzun vadeli hedeflerle çalışmak size büyük açıklık ve kararlılık getirecektir. Örneğin yaratılacak bir proje ya da bir ticaret görece hırs içerdiğinden, en iyi yönünüzü ortaya çıkarmaya yeterli olacaktır. Ne var ki şu andaki bakış noktasından hedefinize bakarken yapmanız gerekenlerin büyük kaygı yaratabilmesi sorundur. Bu kaygıyı yönetebilmek için, şimdiki zamana kadar inen küçük hedeflerden oluşan bir merdiven yaratmalısınız. Merdivenden indikçe hedefler küçüldüğünden, daha kısa zaman dilimlerinde halledeceksiniz ve size tatmin olma ve ilerleme duygusu verecektir. İşleri her zaman küçük parçalara bölün. Her gün ya da her hafta mikro hedefleriniz olmalı. Odaklanmanıza ve enerjinizi boşa harcatacak kargaşa ya da sapaklardan kaçınmanıza yardım edecektir.  

 

Aynı zamanda büyük hedefi kendinize anımsatarak izini yitirmekten kaçının ya da ayrıntılara çok fazla dalmayın. Periyodik olarak ilk vizyonunuza geri dönün ve semeresini alınca duyacağınız tatmini hayal edin. Bu durum ilerlemeniz için size berraklık ve esinlenme sağlayacaktır. Sürecin biraz esnekliği olmasını da isteyeceksiniz. Belirli noktalarda ilerlemenizi değerlendirin, gerekli hedefleri ayarlayın, deneyimlerden ders alın, uyum sağlayın ve ilk hedefinizi geliştirin. 

 

Gerçekleşmemiş düşler ve yarım bırakılmış projeler listesi yerine bir dizi pratik sonuç ve başarı peşinde olduğunu anımsayın. Daha küçük, bütünleşik hedeflerle çalışmak sizi böyle bir yönde ilerletecektir. 

 

Kendinizi işinize kaptırın: Belki de yüksek ve tutarlı bir amaç duygusu sürdürmenin en zor yanı, uzun süre ve bununla birlikte giden fedakârlıkların gerektirdiği işe bağlılık düzeyidir. Hayal kırıklığı, can sıkıntısı, başarısızlıkla başa çıkmak zorunda olduğunuz gibi toplumumuzdaki keyiflerin sonsuz kışkırtmalarına da karşı koymak zorundasınız. Anahtarlar bölümünde listelenen yararlar her zaman açıkça görülmeyebilir. Ve yıllar geçerken tükenmeyle yüz yüze kalabilirsiniz. 

 

Bu sıkıntıyı atlatmak için sizi egonuzun ötesine taşıyacak kadar zihninizin işe gömüldüğü akış anlarına ihtiyacımız olacak. Çok derin dinginlik ve sevinç duygulan deneyimleyeceksiniz. Abraham Maslow bunlara "zirve deneyimler" adını veriyor ve bir kez yaşayınca sonsuza dek değişeceksiniz. Bunları yineleme zorunluluğu hissedeceksiniz. Dünyanın sunduğu keyifler bunların yanında soluk kalacak. Adanmışlığınız ve fedakârlığınız için ödüllendirildiğinizi hissedince, amaç duygunuz yoğunlaşacaktır. 

 

Bu deneyimler uydurulamaz ama sahneyi hazırlayabilir ve şansınızı artırabilirsiniz. Öncelikle bu süreçte ilerlemeyi bekleyeceksiniz, bir projenin en azından yansına gelecek ya da kendi alanınızda yıllarca çalışmış olacaksınız. Böyle anlarda zihniniz doğal biçimde çeşitli bilgiler ve uygulamalarla dolacak ve zirve deneyim için hazır olacaktır. 

 

İkincisi çalışmak için gün boyu kendinize kesintisiz uzun saatler ve günler tanımalısınız. Bu nedenle akıl dağıtıcıları olabildiğince yok etmeli ve hatta belirli sürelerle ortadan kaybolmayı planlamalısınız. Bunu bir çeşit dinsel inziva olarak düşünün. Steve Jobs bürosunun kapısını kapatır, tüm gününü odasında geçirir ve derin bir odaklanma durumuna gelinceye kadar beklerdi. Bir kez bunu yapmakta ustalaşınca, neredeyse her yerde yapabilirsiniz. Einstein'ın çok derin özümseme durumuna geldiği için kendini kentin sokaklarında ya da gölde yelken yaparken kaybettiği bilinir. 

 

Üçüncüsü, kendiniz ya da tanınma arzunuz yerine çalışmanız vurgulanmalıdır. Zihninizi işinizle birleştiriyorsunuz ve egonuzdan gelen kullanışsız fikirler, kendi hakkınızda kuşkular ya da kişisel takıntılarınız bu akışı kesintiye uğratacaktır. Bu akışı inanılmaz derecede iyileştirici bulacağınız gibi, son derece yaratıcı sonuçlar da verecektir. 

 

Oyuncu Ingrid Bergman belirli bir film projesine başlayınca tüm enerjisini buna yükler ve yaşamındaki başka her şeyi unuturdu. Kazandıkları paraya ya da gördükleri ilgiye daha fazla önem veren öteki oyunculardan farklı olarak Bergman yalnızca oynayacağı rolü canlandırma fırsatını görürdü. Bu amaçla senaryo yazarları ve yönetmenle birlikte çalışır, bazen rolü ve diyalogları değiştirip daha gerçekçi olmasını sağlardı. Fikirleri her zaman harika olduğundan ve karakter hakkında çok derinlemesine düşündüğünden herkes bu konuda ona güvenirdi. Yazma ve düşünme sürecinde yeterince ilerleyince günler ya da haftalarca kendini rolle bütünleşmiş görür ve başkalarıyla etkileşime girmezdi. Bunu yaparken çok küçük yaşta yitirdiği annesi ile babasını, kendisine kötü davranan kocasının verdiği acıları unuturdu. Yaşamındaki gerçek sevinç anları bunlardı ve bu zirve deneyimleri perdeye aktarırdı. Seyirciler oynadığı rolde çok derin gerçekçiliği hisseder ve yarattığı karakterlerle kendilerini özdeşleştirirlerdi. Böyle deneyimleri ve beraberindeki sonuçları ara sıra yaşayacağını bilmek, benliğinden beklediği acı ve fedakârlıkların ötesine geçmesini sağlardı. 

 

Buna yaşam çalışmanıza bir çeşit dinsel bağlılık gibi bakın. Böyle bir bağlılık zamanla işin kendisiyle bir olma anları yaratacaktır ve bu mutluluğu deneyimlemeden kelimelere dökmek olanaksızdır. 

bottom of page